27 Ocak 2010 Çarşamba

Karar Zamanı - İbrahim Altınsay Yazısı




Karar zamanı

Siyaset hakikatler ve olgular üzerinden yapılır. Muktedirler ise çoğu kez hakikatlere ve olgulara doğrudan karşı çıkmazlar. Kavramların içini boşaltarak yaparlar bunu. Beşiktaş Genel Kurulu’na dört gün kaldı. Tepetaklak olmuş kavramları konuşmanın tam zamanı. Aslında öteki kulüplerde ve memlekette durum pek farklı değil.
KURUMSALLAŞMA: Seçim zamanlarının en sihirli lâfı... Bazıları buna şirketleşmeyi de ekliyor. İster şirket, ister kamu yararına dernek olsun, spor kulüpleri toplumsal fayda üreten birer kurum... Böyleysen her şeyden önce kişilerin iradelerinden bağımsız kurallara göre çalışacaksın. Gelirin, giderin belli olacak. Birbirini karşılayacak. Gelirini saçmayacak, büyüteceksin. Ödeyebileceğin kadar borçlanacaksın. Bir dediğin öteki söylediğini tutacak.
“Paralı adam lazım”, “İstediğim gibi para veririm, istediğim gibi alırım” dersen orada kurumsallaşmadan değil, olsa olsa ‘kumarlaşmadan’ söz edilir. Hem de parayı saçanın hiç kaybetmediği, kulübün hep kaybettiği bir kumardan.
Beşiktaş Başkanı, “Mali açıdan Liverpool’u, Real Madrid’i geçtik” diyebiliyor. Kötü misal örnek alınmaz ama var mı o kulüplerde bile 5.5 yıl içinde borçları 10 katına çıkarmak, var mı şahıslara borçlanmak, “Paramı alır giderim” diye tehdit sallamak? Var mı kulübün kaynaklarını üç kuruş için çarçur etmek, kulübün gelecekteki gelirlerini yüksek faizle kırdırmak? Var mı 10’a aldığınız futbolcuyu bedava yollamak ama bonservisini gelecek yönetime ödetmek?
Daha önemlisi kurumsallaşmış yerde neyin yapılacağı bellidir, neyin yapılmayacağı da. Önce iktidarda olanlar kendilerini kurallarla sınırlar. Orada güven olur. Her şey, ikide bir ağız değiştiren bir başkanın iki dudağı arasında olmaz. Sana olan güveni kaybedersen sonunda herkesi düşman görürsün, top oynamaktan bile korkar olursun.
Kurumsallaşmış bir kulüp “Aman Kongre öncesi olası puan kaybından yırttık” diye, geçen cumartesi İnönü’yü öyle yalandan temizler gibi yapar mıydı?
PROFESYONELLEŞME: Sihirli kavramlardan biri de bu. Sanki Marslılar gibi, uzayın derinliklerinden profesyoneller gelecek ve sorunları ışınlı değnekleriyle bir anda çözecek! Kulüpler profesyonellerin yetişmesine izin vermiyorsa, onlara çalışma hakkı tanımıyorsa nasıl ortaya çıkacak profesyoneller?
Kulüplerde profesyoneller zaten var. İşte teknik direktörler ve futbolcular... Bakın onlara nasıl davranıyorsunuz. Sözleşmesini bile okumadan yoluna kırmızı halı serdiğiniz adamları ilk yenilgide yolluyor, çuvalla tazminat ödüyorsunuz. Havalimanında omuzlarda getirttiğiniz futbolcuları yarım sezon sonra yollamak için cambazlıklar yapıyorsunuz. Bonservisine 7 milyon avro saydığınız Delgado’ya çürük raporu almaya çalışıyorsunuz. Başka kulübe gitmeyen futbolcuya baskı yapıyorsunuz. Futbolculara “Alacağım yoktur” yazıları imzalatıyorsunuz.
Çalışanınıza köle muamelesi yaptığınız yerde profesyonellikten söz edilir mi? “Daha iyiyiz” denilen yabancı kulüplerde, futbolcu ücretleri üç ay gecikmeli ödensin bakalım, nasıl kulüp kayyuma teslim ediliyor, 10 puanı siliniyor.
ALTYAPI: Bu kadar altı üstüne getirilmiş başka kavram var mı acaba? Her sene 10-15 futbolcu getirir, bir o kadar da yollamaya çalışırsanız altyapıya neden ihtiyacınız olsun ki! Arada bir göstermelik bir altyapı futbolcusu oynatacaksınız da millet buna inanacak mı? Kadroda 6+2 yabancı bulundurduğunuz bir sistemde genç futbolcuyu nereden bulacak, nasıl yetiştireceksiniz, nerede oynatacaksınız?
Futbolu, transfer oyunu, daha doğrusu oyuncağı haline getirdiniz. Transfer yaparak günü kurtaracağınızı sanıyorsunuz. Borçlar bu hesapsızlığın sonucu. Beşiktaş yönetimi parmak hesabını bile şaşırıp yabancı sayısını 9’a çıkardı. Şimdi kimi yollayacağız diye kara kara düşünüyorlar. Tabata’yı yollamaya cesaret edemeyince kabağı, geçen yıl iki kupada büyük katkısı olan Tello’nun başına patlatacaklar gibi.
STAT: Kuru büyüklüklerle övünen, daha doğrusu avunan bir toplum olduk ya, sıkıştığınızda patlatın “Yeni ve modern stat” vaadini... Alelacele çizilmiş resimleri de proje diye etrafa dağıtın. O stadı hangi finansmanla yapacaksınız, nasıl işleteceksiniz, nasıl dolduracaksınız, belli değil. Büyük maçlar dışında İnönü Stadı’nın yarısı bile dolmuyor. Aklı başında taraftar yıllardır İnönü’ye gitmeye, gidince futbol tadıyla bir maç izlemeye hasret. VIP tribününe bile hatırla bedava adam alıyorsunuz ama Derbiler’de Açık Tribün bilet fiyatlarını on misline çıkartıp fırsatçılık yapıyorsunuz... (Öteki ‘Büyükler’ farklı mı? Modernliğiyle böbürlenilen Saraçoğlu’nun zemini utanılacak durumda. Maç günü trafik felaket... Devletin toplu konut kurumu, otoyolun kıyısında Galatasaray’a stat yapıyor. Ali Sami Yen’de 15 bin ortalamayı zor bulan yönetim 55 bin kişilik kapasiteyle övünüyor).
Stat denince beton, demir ve loca mı aklınıza geliyor sadece. Tamam, loca yapıp kulübün gelirlerini artırın ama stat dediğiniz yer sadece bir bina değil. Taraftarın kalbinin attığı, anılarının ürediği yer. Hayatının parçası... Beşiktaş’ın öncelikli meselesi yeni stat değil, taraftarının gönül rahatlığıyla maç izleyeceği, “Evim” diyeceği bir “Şeref Bey Stadı”.
TARAFTAR: Stattan geldik taraftara... VIP tribününde puro çiğneyenlerin desibel olarak gördükleri, yeri geldiğinde “en büyük taraftar” diye kuyrukçuluk yaptıkları, yeri geldiğinde bir mal gibi kalitesini yükseltmekten söz ettikleri, onunla da onsuz da olunmayan kitleye...
Beşiktaş gibi kulüpleri benzersiz yapan iki şey var; taraftarı ve tarihi... Madem ‘para her şey’ o zaman bastırın parayı yaratın bir Beşiktaş daha...
Taraftarın özgür iradesinden korkan yönetimler, kendine bağlı ‘profesyonel taraftar’ yaratarak tribünleri yönlendirmeye çalışıyor. Taviz üzerine taviz vererek ‘imtiyazlı bir kesim’ yaratıyor. İşine gelmeyince ya bilet fiyatlarını yükseltiyor, ya da taraftar arasında çatışmalar çıkartıyor. Olmuyor taraftarın üzerine adam saldırtıyor, pankartlarını yasaklıyor, özgürlüğüne gem vurmaya çalışıyor... “En büyük taraftar” sonunda “küfürbaz taraftar” oluveriyor.
Bütün bu tartışmalar arasında güme giden bir hakikat var: Taraftar kitlesinin iradesinin kulüp yönetimlerine demokratik biçimde yansıması hep engelleniyor.
***
Tribünde ve tribün dışında taraftar “Yeter” diyorsa Beşiktaş’ta ciddi bir yönetim krizi ve güven sorunu vardır artık. Yüksek üyelik giriş ücreti ve grup çıkarları yüzünden taraftarın iradesini tam yansıtamayan Genel Kurul, mevcut yönetim anlayışına bir üç yıl daha izin verirse yönetim krizi devam edecek, yukarıdaki konuları tartışmanın zemini bile ortadan kalkacak gibi gözüküyor. İşin vahimi Genel Kurul’un kendisi güven bunalımının parçası olacak.
Karar Genel Kurul üyelerinin...

Kaynak: http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalYazarYazisi&ArticleID=976951&Yazar=%C4%B0BRAH%C4%B0M%20ALTINSAY&Date=27.01.2010&CategoryID=103 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz onaylandıktan sonra yayınlanacaktır.
Kişi veya kurumlara hakaret içeren yorumlar onaylanmayacaktır.