26 Aralık 2009 Cumartesi

Efsaneler #1


Rakiplerinin bile saygısını kazanan bir insan... Hakkı Yeten.
Ne mutlu Beşiktaşlıymış. Ne mutlu Beşiktaşlıyız.

Beşiktaş 2010 Takvimi

Resimleri büyütmek için üzerine tıklayınız...

Aşağıdaki linkten tek klasör olarak indirebilirsiniz.

http://rapidshare.com/files/326033174/BJK_Takvim_2010.rar.html







 

 

 

 

 

 

 

 

 

23 Aralık 2009 Çarşamba

Wallpaper

Resmi büyütmek için resmin üzerine tıklayınız...


İnadına Korcan



Daha önce başka bir yazıda yorum yapmıştım Korcan hakkında. Yazı için buradan. Sanırım nazarım değdi çocuğa. Gerçi ben Galatasaray karşılaşmasında Rüştü'nün yediği iki hatalı gole karşı, Korcan'ın yediği golleri tercih ederim. Rüştü kaç yılın deneyimiyle o hatalı golleri yemişti. Oysa Korcan daha 3 gün önce apar topar kaleye geçmek zorunda kaldı. Hem de takım bir sıfır gerideyken ve saha kaleciler için tuzaklarla doluyken.

Korcan eğer 3-5 maç daha sabredilse heyecanını atacaktır mutlaka ama ne yazık ki hem lige hem de kupaya ara verildi. Şimdi bu verilen arada rüştü iyileşir ve kaleyi devralır. Korcan'da bir ömür boyu bu bir buçuk maçlık performansıyla değerlendirilip yeteneksiz kaleci yaftasını yer. Eğer Mustafa hoca bundan sonra Korcan'da birkaç maç daha ısrar etmez ve hemen Rüştü'ye kaleyi teslim ederse yazık olur bu çocuğa. Benim tanıdığım Mustafa hoca da maalesef formayı Rüştü'ye verecektir.

22 Aralık 2009 Salı

Ölmeden Önce İnönü'ye Gidin



İngiliz Independent gazetesinin yazarı Ian Herbert, pazar günkü tam sayfalık yazısını Türk futboluna ayırırken Beşiktaşlı taraftarlara övgü yağdırdı. Herbert, "Beşiktaşlı taraftarlarla İnönü Stadı'nda maç izlemek, her futbolseverin ölmeden önce yapması gereken bir zorunluluk" ifadesini kullandı.

Beşiktaş İnönü Stadı ve siyah-beyazlı taraftarların müthiş coşkusu, İngilizler tarafından bir kez daha tescillendi.

Gazetenin futbol muhabiri Ian Herbert pazar günkü tam sayfalık köşe yazısını Türk taraftarlara ayırdı ve makalesinde İnönü Stadı'nın dünyadaki en iyi statlardan biri olduğunu yazdı ve "İnönü'de maç izlemek, her futbolseverin mutlaka ölmeden yapması gereken bir futbol zorunluluğudur" dedi.

Herbert, Şampiyonlar Ligi'nde 2007-08 sezonunda oynanan Beşiktaş-Liverpool maçından bahseden ve ''Kara Kartal''ın taraftarlarının ''dünyada en çok ses çıkaran'' taraftar grubu olduğunu savunarak (132 desibelle kırılan gürültü rekoru) bu muhteşem statta maç izlemeden ölen bir insanın, hiçbir zaman futboldan gerçek zevki alamayacağını belirtti.

Herbert, İstanbul'un Beşiktaş semtinde, birçok tarihi yapının arasında yer alan İnönü Stadı'yla ilgili, ''Futbol izlemek için harika bir yer. Dünyada iki kıtayı da gören tek stat'' yorumunu yaptı.

Avrupa'da maç izlerken bir yandan da Asya kıtasının görüneceği yer olan İnönü'de maç izlemenin bir futbol zorunluluğu olduğundan bahseden yazar, İnönü'deki F.Bahçe derbisinin beklenmesini de tavsiye etti.

Dünyanın gelmiş geçmiş en iyi futbolcuları arasında gösterilen Brezilyalı Pele'nin görüşlerine de makalesinde yer veren Herbert, ''Pele'nin de futbol izlemek için en güzel yer olarak nitelediği İnönü Stadı'ndaki tribünlerden Boğaz'ı görebiliyorsunuz'' ifadelerini kullandı. Herbert, Pele'yi İnönü'ye maç izlemeye de davet etti.

Herbert, makalesinin geri kalan kısmında futbol muhabirliğinin teknolojiyle beraber değişen yüzünden ve futbol muhabirliğinden bahsetti.

Kaynak: http://www.ajansspor.com/futbol/superlig/h/20091222/olmeden_once_inonuye_gidin.html

20 Aralık 2009 Pazar

Murat Aksu, Balçiçek Pamir'le Söz Sende Programı (Video)

Wallpaper

Resmi büyütmek için resmin üzerine tıklayınız...


19 Aralık 2009 Cumartesi

Korcan Çelikay




Bir kaleci için en zor saha zemininde genç bir kaleci olarak dün akşam oyuna girdi. Dünkü zemin Korcan'ın Beşiktaş kariyerini daha başlamadan bitirebilirdi. Neyse ki talihsiz bir olay olmadı. Yediği iki gol var evet ama karşı karşıya pozisyonda iyi yapılan bir vuruşu değil bir Korcan, on tane Korcan gelse çıkartamaz. (Ümit Aktan'a özendim lan. Sanki başka özenecek adam yokmuş gibi.) Yediği ikinci golde zaten sen rakibine bomboş şekilde rahat bir kafa vurduruyorsan, kalecinden o topa uzanmak için acilen 30 cm daha uzamasını bekleyemezsin. İnsan doğasına aykrı bir kere. İlkokulda boyunun kısalığından şikayetçi bir arkadaşı kollarından ve bacaklarından tutup çekiştirerek uzatma çalışmalarımız sonuç vermemişti. Bilimsel olarak ispatı da var yani.

Korcan oyuna girdikten hemen sonra top dışarı çıktı ve Korcan topu kale vuruşuyla oyuna soktu. Top bir müddet havada süzüldükten sonra oyun alanının içine düştü. İlerleyen dakikalardaki her kale vuruşu ve her degajı da oyun alanının içine düşünce Korcan benim gönlümü daha ilk maçından kazanmış oldu. Uzun zamandır topu oyun alanının içine atabilen bir kaleci görmediği için bu gözler ilk başta garipsedim durumu ama Cordoba'yı hala yüreğimde yaşattığım için alışmam fazla da uzun sürmedi.

Dilerim, Korcan uzun yıllar boyunca nice zaferler kazanacağı ve başarıyla taşıyacağı bir formayı ilk kez resmi olarak giymiştir ve giymeye de devam edecektir.

Yağmur Yağacak, Seller Akacak, Denizli'nin Şapkasından Tavşan Çıkacak


 
 
Mustafa Denizli yine şapkasını önüne koydu ve elini daldırdı içine. Amacı şapkadan tavşan çıkartmaktı ama eli bu sefer boş kaldı. Şapkayı yağmurun altında unutunca, ıslanan ve üşüyen tavşancık kaçmıştır tabi. Herkes senin benim gibi deli değil ki yağmurun altında stada kadar gidip maç izlesin.
 


Bursaspor maçı hakkında Mustafa Denizli ile ilgili zaten bir çok yerde bir çok şey yazıldı, çizildi. Ağır sahada Nihat ile oyuna başlaması, Ferrari'nin sakatlanmasından sonra daha verimli olabilecek bir İsmail varken normal bir zeminde bile faydası tartışılan bir Yusuf'u ağır zeminde sahaya sürmesi, hepsi konuşuldu. Bir de ben yazarsam tekrar etmiş olmaktan öteye gitmez olay ama şu konuyu ısrarla yazmak istiyorum.
Ben maç günü ofiste çalışırken bile sabahtan beri yağan yağmuru pencereden görüp "ulan bizim depodaki büyük poşetlerden alayım da akşam ıslanmayayım" diye önlem alabiliyorken. Mustafa Denizli ıslak zeminde daha faydalı olabilecek oyun anlayışını ve adamları seçip neden ıslak zemin için önlem alamıyor? Bu sorunun cevabını aslında maçtan sonra vermiş kendisi ve demiş ki, "Esame listesini vermemiz gerekiyordu, zemini gördükten sonra oyuncu değiştirmek için vaktimiz yoktu." Bunu söyleyen kişi, o yağmur altında stada kadar otobüsle giden birisi. Hadi diyelim otobüste yağmurun şiddetini anlamadın. Peki neden esame listesini vermeden önce çıkıp bir sahayı kontrol etmezsin? Bunu 3. ligde takım yöneten bir teknik direktör bile yaparken Mustafa Denizli'nin buna gerek duymaması nedendir? 
 
Yahut sadece bu maç için değil genel olarak ele alalım olayı. Mustafa Denizli'nin geçen seneki hırsı ve azmi neden bu sene yok? Neden sanki bu sene hiçbir şeyi umursamaz bir tavır içinde? Geçen sene en ince ayrıntıları bile düşünen bir teknik adam, eğer yağmurlu bir günde sahayı kontrol etmeye bile lüzum görmüyorsa o teknik adamla bir takım ne kadar başarılı olabilir? Sanırım bu kadar olabilir.

16 Aralık 2009 Çarşamba

TSL - 17. Hafta Beşiktaş - Bursaspor


15 Aralık 2009 Salı

Wallpaper

Resmi büyütmek için resmin üzerine tıklayınız...


13 Aralık 2009 Pazar

Nihat 16 Puan Eder mi?


Son Manisaspor maçıyla birlikte Beşiktaş, Nihat kahveci'nin görev aldığı maçlarda tam 16 puan kaybetti. Hemen bir hatırlayalım önce.

Manisaspor: 90 dakika görev aldı. Kayıp: 2 puan
Diyarbakırspor: 71 dakika görev aldı. Kayıp: 2 puan
Kayserispor: 35 dakika görev aldı. Kayıp: 3 puan
Galatasaray: 45 dakika görev aldı. Kayıp: 3 puan
Gaziantepspor: 90 dakika görev aldı. Kayıp: 2 puan
Gençlerbirliği: 90 dakika görev aldı. Kayıp: 2 puan
Büyükşehir Bld.Spor: 45 dakika görev aldı. Kayıp: 2 puan

Elbette ki bu kayıpların hepsini tek başına Nihat'a yüklemeyeceğim fakat şu da açık ki Nihat'ın  bu puan kayıplarında kaçırdığı bir çok pozisyonun, hatta bir çoğu çok müsait pozisyonun etkisi var. Yine de tekrar söylüyorum bu kayıpları Nihat'ın üzerine yıkmaya çalışmıyorum. Hatta Galatasaray maçındaki kayıp 3 puanı direkt olarak Serdar Özkan'a yazmak gerekir ki hala sinirim geçmedi kendisine.

Benim takıldığım nokta şu oldu. Herkes Nihat'ın bonservisinden ve aldığı paradan bahsediyor. İşte "Nihat x para eder mi?" geyiği dönüp duruyor. Ben o zaman da, şimdi de Nihat'ın o kadar para edeceğine inananlardanım. Evet, ben Nihat'ın o kadar para edeceğini düşünüyorum fakat Nihat'ın 16 kayıp puan edeceğine inanmıyorum. Nihat kendini toparlar ve eski günlerine dönerse bu takımda her zaman yeri olmalıdır fakat daha hazır olmayan ve her hafta daha strese giren, gol atmak için olur olmaz yerlerden şut deneyen bir Nihat'ın bu takımda forma giymesi puan kayıplarından başka bir işe yaramıyor. Üstelik seyirci de artık Nihat'a köpürmeye başladı. Geçen hafta yuhalanan Nihat, İnönü'de kötü bir doksan dakika daha geçirirse taraftarın tepkisi daha da büyüyecektir.
Mustafa Denizli'nin artık Nihat'ı biraz yanına arkadaş alması gerekiyor. Bobo'nun yanına da Batuhan 2. yarıya hazırlanmalı. Batuhan ile gerçekten aralarında bir sorun varsa, bunu düzeltecek olan Mustafa Denizlidir. Denizli, Beşiktaş'ın bir evladını, Nihat'ı kazanmaya çalışıyor ama diğer bir evladını kaybetmek üzere. Yalnız şunu bilmeli ki bu taraftar artık son devrini yaşayan bir evladı yerine, gencecik, ve çok büyük umutlar beslediği bir evladını her zaman tercih eder.

Düzeltme: Nihat’ın görev aldığı tüm karşılaşmalarda kaybedilen 16 puanı Nihat’a fatura etmişim anlamı çıkmış yazıdan. Uyaranlar oldu. Konuyu daha açmak isterim.


Yazının başında da belirttiğim gibi bu puan kayıplarından direkt olarak Nihat’ı sorumlu tutuyor falan değilim. Nihat’ın bu kayıplarda etkisi azımsanmayacak kadar çok olsa da, Nihat yerine X olsa, X’in Nihat’ın kaçırdığı pozisyonları gol yapacağına garanti veremeyiz sonuçta. Benim burada asıl anlatmak istediğim Nihat’ı ısrarla kadroda tutma çabasının yanlışlığıydı. Herkes Nihat’ın aldığı paraları konuşuyor “Nihat şu kadar para eder mi?” diye ama orada para konuşulurken, sahada Nihat ısrarı yüzünden belki de kurtarabileceğimiz puanlarımız gidiyor. Vurgulamak istediğim olay tamamen buydu. Belki tüm karşılaşmalarda kaybedilen 16 puanı yazmasaydım da genel olarak puan kayıpları olduğundan bahsetseydim daha anlaşılır olurdu. Neyse umarım düzeltebilmişimdir.

TSL - 16. Hafta Manisaspor - Beşiktaş


Team Of The Year

Uefa'nın resmi sitesinden oylayabiliyorsunuz. Buradan lütfen.

Benim seçimlerim aşağıda. Fazla duygusal oldu benimki gerçi. Takımı yarı Barca yaptık ama hak ediyor çocuklar. Bir de Luce tabii.


Komplo Teorisi mi? Cin Fikirlilik mi?


Beşiktaş'ım Ocak ayında kendisi için çok önemli bir seçime gidecek. Kongre üyeleri bir sonraki dönem için Beşiktaş başkanı ve yönetim kurulunu seçecek. Bu kongre için şu ana kadar ortaya çıkan iki başkan adayı var. Murat Aksu ve Yıldırım Demirören. Seçim sonucu ne olur? hiç bilmiyorum. Aslında kendimce tahminlerim var tabii ki ama şu anda başka bir konudan bahsetmek istiyorum.
Öğrendik ki bu seçim kulüp tarihinde en fazla kongre üyesinin katılımı ile gerçekleştirilecek. Çok büyük bir kesim borçlarını, aidatlarını yatırmış ve oy kullanabilecek. Peki neden bu kadar kişi aidatlarını yatırdı?
Ben bunu ilk olarak insanların artık Yıldırım Demirören'e yeter demek için harekete geçmeye başlamaları olarak algıladım. Düşündüm ki kongre üyeleri artık bir şeyleri değiştirmek istiyor. Açıkçası sevindim de bu olay karşısında. Yeter demek için insanlar ödenmemiş aidatlarını yatırmaya koşmuşlardı.
Ne iyi oldu, ne güzel oldu derken şimdi ortaya atılan bir iki iddiaya göre duyduk ki aslında aidatlarını yatıranlar sadece oy kullanmak isteyenler değilmiş. Bir kaç kişi kendisi tarafından herhangi bir şekilde üyelik aidatı yatırılmadığı halde kulübün borç sorgulamasında borçlarının gözükmediğini öğrenmiş. Bu ne demek? Yani birisi veya birileri borçlarını yatırmayan üyelerin borçlarını yatırmış. "Acaba sorgulama sisteminde bir hata mı var?" diye kulübü arayıp sorduklarında "siz borcunuzu yatırmışsınız" diye bir cevap almışlar. Israrla kendilerinin yatırmadığını söyleseler de "biz bilemeyiz bizde borcunuz görünmüyor" denmiş.
Olay sadece bir iddiadan ibaret olduğu ve şimdilik herhangi bir kanıt olmadığı için daha fazla üzerine konuşamıyor ve bu yapılanlara bir isim koyamıyoruz ama insanlara para vererek oylarını satın almakla, para vererek insanların oy hakkını satın almak aynı şeydir benim gözümde. Belirtmeden bitirmek istemedim. Belirttim. Bitti.

Not: Eğer çevrenizde tanıdığınız kongre üyeleri varsa ve kendileri tarafından üyelik aidatları yatırılmadıysa, kendilerinden borçlarını sorgulatmalarını rica edin. Böylelikle olayın bizim Türk milletinin çok sevdiği bir komplo teorisi uydurması mı? yoksa gerçek mi olduğunu ortaya çıkartabiliriz.

11 Aralık 2009 Cuma

Wallpaper

Resmi büyütmek için resmin üzerine tıklayınız...


9 Aralık 2009 Çarşamba

İnkar Etme Yalvarırım, Sende Sevdin Beni Bir Zamanlar


Mustafa hocamıza karşı farklı bir sevgimiz vardır. Çok uzun sürelerdir bahsettiği Beşiktaşlılığı olsun, geçen sene kazandırdığı şampiyonluk ve Türkiye kupası olsun, Galatasaray maçı öncesinde takım ısınırken, futbolcuları tribüne çağırdığımızda takım olarak herkesin gitmesini söylemesi olsun, sezonun son ve şampiyonluk maçında Üzülmez'e kaptanlık pazu bandını vermesi olsun, bizim şu fakir gönlümüzün, zengin gösteren bir yerine koydurmuştur denizliyi. ya da hadi genel konuşmayayım benim için öyledir. ve inkar edemez, biliyoruz ki o da sevdi bizi bir zamanlar.
Neden bir zamanlar diyorum? Çünkü Mustafa Denizlinin son CSKA maçında çıkarttığı kadro ve uyguladığı sistem sanki kırgın ya da kızgın bir sevgilinin, sevdiğinden intikamı gibiydi. İnsan sevdiğinden ihanet beklemediği için gardını hep başkalarına karşı kaldırır ve sevdiğine karşı tamamen savunmasız bırakır ya kendini, ve en savunmasız anında sevdiğinden gelen darbe anında yıkar ya insanı. İşte CSKA maçının kadrosunu ilk öğrendiğim an o şekilde yığıldım kaldım stadın koltuklarına. Böyle bir kadroyu hiç beklemiyordum ve beklemediğim yerden sormuştu Mustafa hoca, "Beni ne kadar seviyorsun?" diye. Bense tüm iyi niyetimle herhalde "Toraman ya da Kaş'dan biri sağ açıkta diğerinin önünde oynayacak" diye bir anlam vermeye çalışıyordum kadroya. Ekrem'i sola Tello'yu Bobo'nun arkasına yerleştirdiğimde yine de garip ama sahaya çıkacak isimlerden en mantıklı olabileceğini düşündüğüm kadromu kurmuştum kafamda. Lakin heyhat, hayatın nasıl sağı, solu belli olmuyorsa, Mustafa Denizli'nin de sağı, solu hatta önü, arkası belli olmuyordu ve sobeleniyorduk yine.
Üşenmedim saydım, tam 3 ön libero ile Beşiktaş'ım sahada diziliyordu. Ertuğrul Sağlam döneminden hatıra kalan bir, tek ön libero mu? çift ön libero mu? tartışmamız vardı, Denizli hocamız sağ olsun tartışmaya bir şık daha ekledi.

a) Tek ön libero
b) Çift ön libero
c) 3 ön libero
d) Yeter Yıldırım Demirören

Yukarıdaki şıklardan birini seçmem istense ben gözüm kapalı d şıkkı derim. Önce Yıldırım Demirören bir yetsin, sonra kaç ön liberonun yeteceğini hesaplarız.
(Bu arada Messi öyle bir frikik golü attı ki, yazmadan duramadım. Bu çocuk aynı Sergen mübarek)
Neyse işte, arzuhalim bundan ibaret. Uzun lafın kısasını demem gerekirse, Mustafa hocam rica ediyorum bir daha böyle bir kadroyu  ne sen sür sahaya ne ben izleyeyim.

8 Aralık 2009 Salı

UEFA’yı Siktir Et Saldır Beşiktaş



Yazıya nereden başlamalı diye uzun uzun düşünürüm genelde. Bu yazıya başlamak içinse hiç düşünmedim. Başlanacak yer belli çünkü. Mustafa Denizli. Hücum futbolunu Türkiye’ye getiren isim denilen Mustafa Denizli. Peki, Mustafa Denizli hücum futbolu adına neler yaptı dün gece? Hiçbir şey. Neden?


Ernst, Fink ve Toramanlı bir orta saha Manchester United deplasmanında sahaya sürebileceğin bir orta sahadır. Orada bu dizilim kabul edilebilir belki fakat kendi sahanda oynayacağın ve mutlak galibiyete, hatta 1 gol yediğin takdirde 3 gollü bir galibiyete ihtiyacın olduğu bir karşılaşmada, böyle bir orta sahayı bana hiçbir teknik adam, spor yazarı ya da futbol sever kabul ettiremez. Bunun izahatı yoktur. Bunu neden yaptığınızı açıklamaya çalışmanız bile komik olur. Fakat en komiği herhalde acil gole ihtiyacın varken Fink’i çıkartıp, Uğur İnceman’ı oyuna sokmaktır. Dün akşamdan en çok kafama takılan şey bu oldu. Fink yorulmuş olabilir, değiştirilmeyi istemiş olabilir fakat neden Uğur İnceman Fink’in yerine oyuna girer? Bir türlü anlamlandıramıyorum kafamda. Mustafa Denizliye bir soru sorma hakkım olsaydı bu maç ile ilgili, kesinlikle bunu sorardım. “Hocam, Fink’i çıkartıp Uğur İnceman’ı oyuna alırken, bu yaptığınız değişiklik ile oyunun hangi yönünü değiştirmek istediniz? Oyuna ne katmaya çalıştınız? Ya da oyunda hangi aksayan yanı kapatmak istediniz?” Soruyu sorardım ve cevabını beklemeden basın toplantısını terk ederdim. Zira bu soruya verilecek her cevap kronik Beşiktaş kanserimi arttırırdı sadece.

Mustafa Denizli için daha söylenecek bir çok şey var bu maçla ilgili. Mesela ilk 11 içerisinde topu ileriye taşıyacak yetenekli bir ayağın neden yoktu? Gerçi yedek kulübende oturttuğun yetenekli diye alınan ayakların da yeteneklerini biliyoruz ama bir Tabata sana Toraman’ın orta sahada yapığı katkıdan daha fazlasını yapmaz mıydı? Denizli’nin yanlışları vardı evet. Fakat oynayan futbolcularda hiç mi suç yok? Ernst’ten başka performansı iyiydi diyebileceğim bir beyaz formalı adam daha yoktu dün akşam sahada.

Protestolardan olumsuz etkileniyoruz diyen futbolcuların bu maçlık taraftar mazereti de olamaz. Çünkü sürekli destek veren bir taraftar vardı dün akşam. Hatta “UEFA’ya az kaldı saldır Beşiktaş” diye bağıran taraftar bile, 0–1 ’den sonra futbolcular yine etkilenmesin diye “UEFA’yı siktir et saldır Beşiktaş” diye bağırmaya başladı. İstekleri artık UEFA’dan devam etmek bile değildi. Sadece takım oynasın, galip gelelim, en azından beraberlik alalım ve kendi sahasında hiç puan kazanamamış bir takım olarak veda etmeyelimin derdindeydiler. Takım beraberliği yakaladığında biraz umutlandılar ama yenilen 2. gol ile birlikte yüreklerindeki umutlarıyla beraber İnönü’nün tribünlerini terk ettiler. Ben dahil.

Mühendis Oktay'ı Anıyoruz


6 Aralık 2009 Pazar

Bu Hakemlerle Bu Lig Bitmez



Aziz Yıldırım baktı ki söz verdiği 3 sene şampiyonluk daha ilk seneden yalan olmak üzere, verip veriştirmiş yine sağa sola. Bugüne kadar Fenerbahçe lehine olan hatalı kararlar veya kimin haklı, kimin haksız olduğu konusuna hiç girmeyeceğim. Zira barkovizyon gösterisi ile ağlayan bir başkan var bizim başımızda da ne yazık ki.
Aziz Yıldırım'ın ağlamasının arasında "bu hakemlerle bu lig bitmez" gibisinden söylediği bir söz bana eski bir karikatürü hatırlattı. Aradım taradım buldum sonunda. Daha önce görmeyenler için yayınlayayım istedim.

Wallpaper

Resmi büyütmek için resmin üzerine tıklayınız...

Başhekim Fenerli mi?



Yukarıda verdiğim videoyu tahmin ediyorum bir çok Beşiktaşlı çoktan izlemiştir. İzlemeyen kaldıysa izlemiş olurlar, biz bir daha buradan da verelim.
Filmin adı: Şampiyon Beşiktaş. Şampiyon olarak Süper lig şampiyonu Beşiktaş'tan değil Şampiyonlar ligi şampiyonu Beşiktaş'tan (hadi inşallah) bahsediliyor burada. Vedat Özdemiroğlu'nun senaryosunu yazdığı hoş ve insanı duygulandıran bir kısa film olmuş. Senaryoyu yazdığı gibi aynı zamanda Vedat Özdemiroğlu filmde oyuncu olarak da yer alıyor. Gerçekten güzel bir iş çıkmış ortaya. Baştan sona severek izlenecek bir kısa film bu ama özellikle Vedat Özdemiroğlu'nun Başhekim Fenerli mi? diye sorması ayrı bir sevimli.
Başhekimin hangi takım taraftarı olduğuyla ilgili filmden net bir cevap alamıyoruz ama hangi takım taraftarı olursanız olun, bazen takım sevgisinden önce insanı, futbolu ve rakibi sevmeniz gerektiği çok güzel belirtiliyor.
izleyin, izlettirin.

5 Aralık 2009 Cumartesi

Wallpaper

Resmi büyütmek için resmin üzerine tıklayınız...

Merhaba


Şimdilik kısa bir merhaba.
Daha sonra uzun uzun tartışacağız. Umarım.