31 Ocak 2010 Pazar

Başka Söze Gerek Var mı?

27 Ocak 2010 Çarşamba

Karar Zamanı - İbrahim Altınsay Yazısı




Karar zamanı

Siyaset hakikatler ve olgular üzerinden yapılır. Muktedirler ise çoğu kez hakikatlere ve olgulara doğrudan karşı çıkmazlar. Kavramların içini boşaltarak yaparlar bunu. Beşiktaş Genel Kurulu’na dört gün kaldı. Tepetaklak olmuş kavramları konuşmanın tam zamanı. Aslında öteki kulüplerde ve memlekette durum pek farklı değil.
KURUMSALLAŞMA: Seçim zamanlarının en sihirli lâfı... Bazıları buna şirketleşmeyi de ekliyor. İster şirket, ister kamu yararına dernek olsun, spor kulüpleri toplumsal fayda üreten birer kurum... Böyleysen her şeyden önce kişilerin iradelerinden bağımsız kurallara göre çalışacaksın. Gelirin, giderin belli olacak. Birbirini karşılayacak. Gelirini saçmayacak, büyüteceksin. Ödeyebileceğin kadar borçlanacaksın. Bir dediğin öteki söylediğini tutacak.
“Paralı adam lazım”, “İstediğim gibi para veririm, istediğim gibi alırım” dersen orada kurumsallaşmadan değil, olsa olsa ‘kumarlaşmadan’ söz edilir. Hem de parayı saçanın hiç kaybetmediği, kulübün hep kaybettiği bir kumardan.
Beşiktaş Başkanı, “Mali açıdan Liverpool’u, Real Madrid’i geçtik” diyebiliyor. Kötü misal örnek alınmaz ama var mı o kulüplerde bile 5.5 yıl içinde borçları 10 katına çıkarmak, var mı şahıslara borçlanmak, “Paramı alır giderim” diye tehdit sallamak? Var mı kulübün kaynaklarını üç kuruş için çarçur etmek, kulübün gelecekteki gelirlerini yüksek faizle kırdırmak? Var mı 10’a aldığınız futbolcuyu bedava yollamak ama bonservisini gelecek yönetime ödetmek?
Daha önemlisi kurumsallaşmış yerde neyin yapılacağı bellidir, neyin yapılmayacağı da. Önce iktidarda olanlar kendilerini kurallarla sınırlar. Orada güven olur. Her şey, ikide bir ağız değiştiren bir başkanın iki dudağı arasında olmaz. Sana olan güveni kaybedersen sonunda herkesi düşman görürsün, top oynamaktan bile korkar olursun.
Kurumsallaşmış bir kulüp “Aman Kongre öncesi olası puan kaybından yırttık” diye, geçen cumartesi İnönü’yü öyle yalandan temizler gibi yapar mıydı?
PROFESYONELLEŞME: Sihirli kavramlardan biri de bu. Sanki Marslılar gibi, uzayın derinliklerinden profesyoneller gelecek ve sorunları ışınlı değnekleriyle bir anda çözecek! Kulüpler profesyonellerin yetişmesine izin vermiyorsa, onlara çalışma hakkı tanımıyorsa nasıl ortaya çıkacak profesyoneller?
Kulüplerde profesyoneller zaten var. İşte teknik direktörler ve futbolcular... Bakın onlara nasıl davranıyorsunuz. Sözleşmesini bile okumadan yoluna kırmızı halı serdiğiniz adamları ilk yenilgide yolluyor, çuvalla tazminat ödüyorsunuz. Havalimanında omuzlarda getirttiğiniz futbolcuları yarım sezon sonra yollamak için cambazlıklar yapıyorsunuz. Bonservisine 7 milyon avro saydığınız Delgado’ya çürük raporu almaya çalışıyorsunuz. Başka kulübe gitmeyen futbolcuya baskı yapıyorsunuz. Futbolculara “Alacağım yoktur” yazıları imzalatıyorsunuz.
Çalışanınıza köle muamelesi yaptığınız yerde profesyonellikten söz edilir mi? “Daha iyiyiz” denilen yabancı kulüplerde, futbolcu ücretleri üç ay gecikmeli ödensin bakalım, nasıl kulüp kayyuma teslim ediliyor, 10 puanı siliniyor.
ALTYAPI: Bu kadar altı üstüne getirilmiş başka kavram var mı acaba? Her sene 10-15 futbolcu getirir, bir o kadar da yollamaya çalışırsanız altyapıya neden ihtiyacınız olsun ki! Arada bir göstermelik bir altyapı futbolcusu oynatacaksınız da millet buna inanacak mı? Kadroda 6+2 yabancı bulundurduğunuz bir sistemde genç futbolcuyu nereden bulacak, nasıl yetiştireceksiniz, nerede oynatacaksınız?
Futbolu, transfer oyunu, daha doğrusu oyuncağı haline getirdiniz. Transfer yaparak günü kurtaracağınızı sanıyorsunuz. Borçlar bu hesapsızlığın sonucu. Beşiktaş yönetimi parmak hesabını bile şaşırıp yabancı sayısını 9’a çıkardı. Şimdi kimi yollayacağız diye kara kara düşünüyorlar. Tabata’yı yollamaya cesaret edemeyince kabağı, geçen yıl iki kupada büyük katkısı olan Tello’nun başına patlatacaklar gibi.
STAT: Kuru büyüklüklerle övünen, daha doğrusu avunan bir toplum olduk ya, sıkıştığınızda patlatın “Yeni ve modern stat” vaadini... Alelacele çizilmiş resimleri de proje diye etrafa dağıtın. O stadı hangi finansmanla yapacaksınız, nasıl işleteceksiniz, nasıl dolduracaksınız, belli değil. Büyük maçlar dışında İnönü Stadı’nın yarısı bile dolmuyor. Aklı başında taraftar yıllardır İnönü’ye gitmeye, gidince futbol tadıyla bir maç izlemeye hasret. VIP tribününe bile hatırla bedava adam alıyorsunuz ama Derbiler’de Açık Tribün bilet fiyatlarını on misline çıkartıp fırsatçılık yapıyorsunuz... (Öteki ‘Büyükler’ farklı mı? Modernliğiyle böbürlenilen Saraçoğlu’nun zemini utanılacak durumda. Maç günü trafik felaket... Devletin toplu konut kurumu, otoyolun kıyısında Galatasaray’a stat yapıyor. Ali Sami Yen’de 15 bin ortalamayı zor bulan yönetim 55 bin kişilik kapasiteyle övünüyor).
Stat denince beton, demir ve loca mı aklınıza geliyor sadece. Tamam, loca yapıp kulübün gelirlerini artırın ama stat dediğiniz yer sadece bir bina değil. Taraftarın kalbinin attığı, anılarının ürediği yer. Hayatının parçası... Beşiktaş’ın öncelikli meselesi yeni stat değil, taraftarının gönül rahatlığıyla maç izleyeceği, “Evim” diyeceği bir “Şeref Bey Stadı”.
TARAFTAR: Stattan geldik taraftara... VIP tribününde puro çiğneyenlerin desibel olarak gördükleri, yeri geldiğinde “en büyük taraftar” diye kuyrukçuluk yaptıkları, yeri geldiğinde bir mal gibi kalitesini yükseltmekten söz ettikleri, onunla da onsuz da olunmayan kitleye...
Beşiktaş gibi kulüpleri benzersiz yapan iki şey var; taraftarı ve tarihi... Madem ‘para her şey’ o zaman bastırın parayı yaratın bir Beşiktaş daha...
Taraftarın özgür iradesinden korkan yönetimler, kendine bağlı ‘profesyonel taraftar’ yaratarak tribünleri yönlendirmeye çalışıyor. Taviz üzerine taviz vererek ‘imtiyazlı bir kesim’ yaratıyor. İşine gelmeyince ya bilet fiyatlarını yükseltiyor, ya da taraftar arasında çatışmalar çıkartıyor. Olmuyor taraftarın üzerine adam saldırtıyor, pankartlarını yasaklıyor, özgürlüğüne gem vurmaya çalışıyor... “En büyük taraftar” sonunda “küfürbaz taraftar” oluveriyor.
Bütün bu tartışmalar arasında güme giden bir hakikat var: Taraftar kitlesinin iradesinin kulüp yönetimlerine demokratik biçimde yansıması hep engelleniyor.
***
Tribünde ve tribün dışında taraftar “Yeter” diyorsa Beşiktaş’ta ciddi bir yönetim krizi ve güven sorunu vardır artık. Yüksek üyelik giriş ücreti ve grup çıkarları yüzünden taraftarın iradesini tam yansıtamayan Genel Kurul, mevcut yönetim anlayışına bir üç yıl daha izin verirse yönetim krizi devam edecek, yukarıdaki konuları tartışmanın zemini bile ortadan kalkacak gibi gözüküyor. İşin vahimi Genel Kurul’un kendisi güven bunalımının parçası olacak.
Karar Genel Kurul üyelerinin...

Kaynak: http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalYazarYazisi&ArticleID=976951&Yazar=%C4%B0BRAH%C4%B0M%20ALTINSAY&Date=27.01.2010&CategoryID=103 

"Beşiktaş Tarihinin En Kötü Başkanı" Atıf Keçeci'nin Yazısı




'Beşiktaş tarihinin en kötü başkanı' *

Başlıklar önemli sözler kapsamına girer mi bilemem; ancak bunu kulağımla duydum. Bu, Sayın Metin Keçeli'nin başkanlık adaylığından vazgeçtiğini ifade ettiği basın toplantısındaki sözleridir.

İki sayfalık açıklamasında yer alan ve kupür halinde verdiğimiz ilgili paragrafı yazılı metinden aynen naklediyorum: "SN.YILDIRIM DEMİRÖREN! bu yönetim anlayışı ile devam ederseniz kulübümüzü tarihinde görülmemiş karanlık tünellere sokarsınız. Kazandığınız takdirde derhal radikal kararlar almalısınız. Mali disiplin, Altyapı, Vakıf öncelikleriniz olmalı. Belki böylece kendinizi de Beşiktaş Tarihinin en kötü Başkanı olmaktan kurtarırsınız." Yukarıdaki satırları aynen kopyaladığım için imla ve yazılım hataları kendisine aittir.

5 Ocak 2010 tarihinde bu görüşte olan Metin Keçeli ne hikmetse 20 gün sonra 'Değişim' yaşıyor ve Yıldırım Demirören'in listesine giriyor. Bu saadete nasıl eriştiğini soran dostlarına, 'Süleyman Seba'ya kızgınlığından' dem vuruyor. Cevaplaması gereken önemli bir soru daha! Rahmetli Şan Ökten'in bizlere emaneti kızı İpek Ökten'in, Murat Aksu'nun listesinde olacağı duyulduğunda Metin Keçeli tarafından telefonla aranıyor. Keçeli, İpek kardeşimize sözde nasihat anlamında, "Eğer Murat Aksu'nun listesine girersen baban mezarında rahat uyuyamaz." diyor. Hemşehrisi olan Şan Ökten'in ismini taşıyan Fulya'ya göz atalım. Şimdi ben de Sayın Keçeli'ye soruyorum: Özkaynak grubunun kullandığı binanın yeniden yapılması için müteahhit Yaşar Aşçıoğlu'nun kendi isminin de yazılmasını şart koştuğu sözleşmede imzası olan Yıldırım Demirören'in listesinde yer alması halinde merhum Şan Ökten neler hisseder acaba? Metin Keçeli'nin bu hususta rüyasına girenler olursa onu da bilmek isteriz!

Yakın geçmişte isim değişikliği yapılmaması için toplanan imzalarda ve düzenlenen toplantılarda gözükmeyen Metin Keçeli'nin, Şan Ökten sevgisi yeni depreşmiş olsa gerek! Esasında Metin Keçeli'yi mazur görmek gerek. Zira önceleri sağ, şimdilerin solcu parti mensubu Keçeli, görev üstlendiği Beşiktaş Belediyesi'nde amiri konumundaki başkan İsmail Ünal'ın istemleriyle hareket etme zorunluluğunda. Birçok imar değişikliğinde müşterek imzaları var. Fulya Projesi ilave katlar kararı, Ortaköy'de bilinen inşaatlar ve son zamanlarda internet sitelerine düşen; yarınlarda yazılı ve görsel medyada bulacağımız birçok imar konusu örnek gösterilebilir. Bu konuda Murat Aksu'nun, "Hesap soracağız." sözleri gücünü ve kendi eksikliklerini bilmelerinden olsa gerek telaşa düşmelerinin sebebi olabilir mi?

Bu konularda dikkat çeken isim Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal'dır. Kendi geleceği açısından Yıldırım Demirören'e yakın gözükmekte. Demirören'in bugün açıklanacak listesinde Emin Önal ismini görmemiz sürpriz olmaz. Geçen hafta sonu birlikte 'PaperMoon'da yenen ikili yemeğin konusu acaba neydi? İzmirli Emin Önal'ın, Beşiktaş ilçesindeki bazı arazilere ilgi duyması mı, yoksa listeye girmesi miydi?

Metin Keçeli'nin bu kararıyla ilgili pek çok kişiyle görüştüm. Yıldırım Demirören sempatizanları bile isyan halinde. 'Bu koltukta ne var?' diye sorup durdular. Ben de onlara ve kendime tercüman olup aynı şeyi soruyorum: "Bu koltukta ne var?" Bunca yanlış, kulübü Metin Keçeli'nin dediği gibi karanlık tünellere sokan bir başkanın ve onun listesindekilerin, hakaretin en ağırını, küfrün en fütursuzunu işitmeye talip olmalarının altında herhalde bizlerin aklının ermediği çok önemli! işler var, ne diyelim hepsine hayırlı! işler.

Yazıyı Metin Keçeli'nin basın toplantısındaki açıklamasının bitiş cümlesiyle bağlayalım. Metin Keçeli, "Beşiktaş, ciddiyet, sorumluluk ve onurdur." demişti. İnsanlar özde yapamadıklarını söyleme döktüklerinde işte günümüzdeki gibi açık verirler. Üzüntüm, Beşiktaş değerlerinin birtakım hesapçıların kötü emellerine alet olarak eriyip gitmesi. Olmadı Metin kardeşim, uymadı, hiç yakışmadı. "Sen de mi Keçeli?" dedirtmeyecektin. Bu yazının sahibi, 1987 Temmuz'unda geçirdikleri kaza sonucu Metin Keçeli ve Ergun Gökalp'in ambulansla İstanbul Çapa Ortopedi Kliniği'ne getirilişleri esnasında yattıkları sedyenin bir ucundan tutan kişidir. Her şeye rağmen, "Hakkım helal olsun."

* İsmi bir dönem başkan adayları arasında geçen Metin Keçeli'nin, 5 Ocak 2010 tarihinde kullandığı ifadeler.

Kaynak: http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazarno=1155

25 Ocak 2010 Pazartesi

Metin Keçeli Demirören'in listesinde

Metin Keçeli Demirören'in listesine katılmış.


 http://www.ntvmsnbc.com/id/25048877/

Bu hareket, Beşiktaş'ı sırtından bıçaklamaktan, Beşiktaş'ın geleceğini satmaktan öte benim gözümde hiçbir anlam içermemektedir. Daha 1 ay öncesinde bol bol salladığın adamın yanında ne işin var diye sormazlar mı adama? "Kulübü hiç görülmemiş karanlıklara sokarsınız" dediğin Demirören'e bu yolda yardım etmeye mi geldin diye sormazlar mı adama? Camianın hatırı sayılır bir kesiminin bir gün başkan olarak bile görmek istediği bir adamken, artık Demirören'in yancısı olmanın ne alemi vardı diye sormazlar mı adama?
Bir gün hepinizden temizleyeceğiz bu kulübü ve umarım o gün bugündür.

24 Ocak 2010 Pazar

Orhan Yıldırım Görevinden Alındı mı?




Orhan Yıldırım görev yaptığı gazete tarafından görevden alındığı iddia edildi. Görevden alınma sebebi gazeteye yakın kaynaklar tarafından uydurma haber yapmak olarak açıklanırken, Orhan Yıldırım'ın konuyla ilgili hiçbir telefona cevap vermediği ve evine kapandığı bildirildi.

Orhan Yıldırım'ın görev yaptığı gazeteye yakın kaynaklardan alınan bilgiye göre olay şöyle gelişti.
Dün akşam saat 22:30 civarında çalıştığı gazeteye giden Orhan Yıldırım, Beşiktaş - İ.B.B. maçı ile ilgili yazısını yazı işlerine teslim etti. Yazı işlerinde görevli kişiler yazıda düzeltilmesi gereken yerler olup olmadığını kontrol etmek için yazıyı okuyunca şok oldular. Orhan Yıldırım'ın yazısında Beşiktaş - İ.B.B. maçında Beşiktaş teknik direktörü Mustafa Denizli ile golcü futbolcusu Bobo arasında yedek kulübesinde yaşandığı iddia edilen bir tartışmaya yer verdiği iddia edildi. Orhan Yıldırım'ın yazı işlerine teslim ettiği iddia edilen habere göre, Mustafa Denizli yedek kulübesinde yanında oturan Bobo'nun üzerine futbolculara dağıtılan battaniyelerden almadığını fark ediyor ve Bobo'ya neden üstüne battaniyesini örtmediğini, birazdan kendisini oyuna alırsa ısınmamış olacağını söylüyor. Buna karşılık Bobo'nun Mustafa Denizli'ye "Beni oynatacak olsanız zaten oynatırdınız, ne gerek var ısınmaya" cevabı verdiği iddia ediliyor. Yazı işlerinin haberi görür görmez şok geçirdiği ve derhal olayı müdürlerine ilettiği, müdürün ise derhal muhasebeye Orhan Yıldırım'ın ilişiğinin kesilmesi talimatı verdiği iddia ediliyor.
Bilindiği gibi Beşiktaş - İ.B.B. maçı yoğun kar yağışı nedeniyle zeminin futbol oynamaya elverişsiz hale gelmesinden dolayı ileri bir tarihe ertelenmişti. Orhan Yıldırım'ın ise sanki bu maç oynanmış gibi haber yaptığı ve maçtan detaylar verdiği öne sürülen bir yazıdan dolayı gazetedeki görevinden uzaklaştırıldığı iddiası var.

Gün içinde gelişmeler netleştikçe olayın en doğru bilgilerini paylaşmaya devam edeceğiz.



Dikkat: Bu haber mizah amaçlı uydurulmuştur.





Hep Orhan Yıldırım sallama haber yapacak değil ya. Bu seferde ben yapayım dedim. Maç ertelenince, her zaman maçları izlemeden haber yaptığına inandığım Orhan Yıldırım geldi aklıma. Dedim "Bu adam maçları falan izlemeden haber yapıyor, ister misin şimdi böyle bir şey olsun." Tabii ki böyle bir şey mümkün değil. Çünkü biliyorum ki Orhan Yıldırım asla böyle bir hata yapmaz. Maçları izlemez evet ama en azından sahaya çıkan ilk 11 ve yedek kulübesinden kimin kaçıncı dakikada oyuna dahil olduğuna falan bakar İnternet'ten. O kadar da mesleğine karşı sorumsuz değildir, hakkını yememek gerekir.

Emre Berkin Röportajı (Ligtv.com.tr)





“Beşiktaş keyfi yönetiliyor!”

Beşiktaş kongresine bir hafta kala Murat Aksu’nun listesindeki önemli isimlerden biri olan Emre Berkin, Ligtv.com.tr’ye çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Ligtv.com.tr Genel Yayın Yönetmeni Cem Kurel’in sorularını yanıtlayan Berkin, Yıldırım Demirören ve yönetimini sert biçimde eleştirdi. Beşiktaş’ın keyfi yönetildiğini savunan Emre Berkin, “Beşiktaş’a dışarıdan baktığımızda işlerin keyfi yönetildiğini görüyoruz. Sabahtan akşama, akşamdan sabaha kararlar değişiyor” dedi.

Demirören’in önemli kararları ayaküstü ve anlık hislerle aldığını, yanındaki yöneticilere danışmadığını, hatta Murat Aksu’nun da yollarını bu nedenle ayırdığını anlatan Berkin, “Bunlar çocuk oyuncağı işler değildir” diye konuştu.

Son zamanlarda Demirören ile büyük sorunlar yaşayan Çarşı ve tribünler hakkında da çarpıcı açıklamalar yapan Berkin şunları söyledi: “Beşiktaşlılık, haksızlığa karşı dik durmak ve ona karşı aksiyon almaktır. Çarşı bir değer, bunu önümüzdeki dönemde değerlendirmemiz gerektiğini düşünüyorum. Tabi bu tek taraflı olmaz.”

Berkin’in tribünlerle ilgili dikkat çekici açıklamalarından biri de Demirören yönetimi bedava bilet dağıtmakla suçlamasıydı. Dağıtılan bedava biletler yüzünden tribün gelirinin düştüğünü ve bunun yaşanan sıkıntının ana kaynağı olduğunu savunan Emre Berkin, göreve gelirlerse bedava bilet olayını bitereceklerini ve bu konuda görecekleri tepkiyi de göğüslemeye hazır olduklarını belirtti.

Berkin sözlerini ise “Biz bu göreve gelirsek herkes ilk nereye koşup hangi yangını söndüreceğini biliyor” diye sonlardırdı.

İşte Emre Berkin'in Cem Kurel'e yaptığı açıklamalar:

“BEŞİKTAŞ KEYFİ YÖNETİLİYOR”


Türkiye’de önemli işler başarmış ama medyatik olmayan önemli insanlar var. Siz de bunlardan birisiniz. Microsoft’ta çok önemli görevlerde bulundunuz, uluslararası alanda yöneticilik yaptınız. Liderlik vasfınız var ki bu noktalara geldiniz. Çünkü bu kadar üst düzey göreve gelmek için bilgi ve birikim yeterli değildir, aynı zamanda liderlik vasfı olmalıdır. Bundan dolayı ilk olarak Yıldırım Demirören’de lider özellikleri görüyor musunuz, bunu sormak istiyorum? Veya hangi özellikleri eksik buluyorsunuz?
 
Yıldırım Demirören’i çok yakından tanıyan biri değilim, sadece icraatlarından tanırım. İyi bir Beşiktaşlı; bundan kimsenin şüphesi yok, eminim ki sabah akşam Beşiktaş’ı düşünüyor. Fakat liderlik tek başına yaşanan bir şey değildir. Liderin yapması gereken ilk şey iyi bir takım oluşturmak. Futbol takımından bahsetmiyorum, yönetimden bahsediyorum. Bu takımı oluşturduktan sonra da kararları ortak bir akılla almak gerekir ki; sonra herkes arkasında durabilsin. Kolektif akılda hata riski de azdır. Beşiktaş’a dışarıdan baktığımızda işlerin keyfi yönetildiğini görüyoruz. Sabahtan akşama, akşamdan sabaha kararlar değişiyor. Bunlar biraz tek başına alınmış kararlar gibi görünüyor. Oysa bizim yönetimimize bakıldığında, o kadar kuvvetli insanlar var ki; onların görüşünü almadan tek başınıza bir yola girmeniz zor.

“BU İŞLER ÇOCUK OYUNCAĞI DEĞİL”
Mevcut Beşiktaş yönetiminde de çok güçlü isimler var ama…
 
Mutlaka öyledir. Ama bu bir yönetim tavrıdır, bir lider tavrıdır. Zaten, Demirören’in birinci dönemi sonrası Murat Aksu’nun Demirören ile devam etmemesinin nedeni, önemli kararların ayaküstü ve anlık hislerle alınmasından kaynaklanıyor. İkinci dönemde de aynı şeyler oldu. Akşam kalkıyorsunuz “PAF takımla çıkacağım” diyorsunuz, sabah karar değiştiriyorsunuz. Bunlar çocuk oyuncağı işler değildir, ciddi işlerdir. Karar vermeden önce on kere düşüneceksiniz. Bir karar verdiniz mi de arkasında duracaksınız. Biz bu işe Ağustos-Eylül ayında 4 kişi başladık. Zamanla yönetime girecek her kişiyi hep beraber seçme kararı aldık. Beşinciye dört kişi, altıncıya beş kişi karar verdik.

Peki mesela Murat Aksu’nun isteyip de çoğunluk istemediği için yönetime giremeyen oldu mu?

Evet oldu. Yaklaşık dört beş kişi…

“MURAT AKSU ELİNİ DEĞİL KAFASINI TAŞIN ALTINA KOYDU”
 
Çok önemli bir riskin altına giriyorsunuz. Büyük bir kulübe yönetici olmak, itibarı riske atmaktır. Neye güvenerek bu riski göze aldınız?

Ben işin ilk nasıl oluştuğundan başlayayım. Murat Aksu’ya en çok saygı duyduğum konu en zor zamanda bu cesareti gösterip, kendi itibarını ortaya koyup, elini değil kafasın taşın altına koyup aday olmasıdır. Hepimizin ortak noktası bu… Zaten seçim sloganımız da değişim istememizdir. Bildiğiniz gibi bu yönetim, geçen seçime tek aday girdi, Aksu aday olmasa büyük ihtimalle yine tek girecekti ve üç sene daha aynı tas aynı hamam devam edecekti. Biz iyi Beşiktaşlılar olarak buna razı olmadığımız için bu riski göze aldık. İtibarımızı, zamanımızı, manen madden bu yola koymaya karar verdik.

“BİZ AKILLICA PARA HARCAYACAĞIZ”
 
Gece yatağa yattığınızda “Kazanırsak ve bu işin altından kalkamazsak ne olur?” diye düşünüyor musunuz?
 
Kendimize güveniyoruz. Şu anda üstesinden gelmemiz gereken en önemli sorun Beşiktaş’ın çarpık mali tablosu. Kulübün gelirleriyle giderleri arasında büyük bir fark var. Kulüp borç içinde ve borç günden güne büyüyor; çünkü giderimiz gelirimizden fazla. Bizim ilk yapmamız gereken iş, borç ödemeye başlamadan önce bu kanamayı durdurmak.

Gideri mi kısacaksınız yani?
 
Biz akıllıca para harcayacağız. Gelirleri bir yere kadar kısabilirsiniz. Sonuçta burası Beşiktaş. Takım ve hedefler küçülemez. Belli bir harcamanın altına düşemezsiniz. Ama futbolcu transferlerine harcanan paraya bakın… Kaç oyuncu gelmiş, kaç oyuncu gitmiş, bunların bir tanesi hariç hepsinden zarar etmişsiniz. Büyük paralara aldığınızı bedelsiz bırakmışsınız. Birçok tazminat önemişsiniz. Bunların önüne geçmek lazım.

“ANLIK KARARLARLA TRANSFER YAPILMAMALI”
 
Akıllıca transfer herkesin söylediği ama çok az insanın yapabildiği bir şey. Siz nasıl yapacaksınız?

Ben iyi bir futbol seyircisiyim ve iyi bir taraftarım. Ama benim çok iyi transfer yapacağımı söylemem, atmasyon bir beyanat olur. Bizim yapacağımız profesyonel bir yapı getirip, bir transfer komitesi kurup, sorumluluk ve belli bir bütçe verip, bu bütçe içerisinde operasyonu sürdürmektir. Anlık kararlarla transfer yapılmamalı. Herkes yanlış yapabilir ama bariz yanlış yapılmamalı. Mesela Tabata transferi ağızlara sakız oldu. Bu, onun için de kötü. Çünkü 8 milyon Euro onun cebine de gitmiyor. Bunun yanlış olduğunu anlamak için futbol ilahı olmaya gerek yok.

“BORCU 1 GÜNDE ÖDERİZ AMA BİR ŞARTLA”
 
Sayın Demirören “Muhalefet bana hakarete varan sözlerle saldırıyor. Böyle yaparlarsa seçildikleri ilk gün bana olan borcu isterim” dedi. Bu konuda ne söyleyeceksiniz?

Hangi saygısız beyandan bahsediyorsunuz, ben öyle bir şey görmüyorum. Hatta tribünden Sayın Demirören’e küfredildiği zaman ilk tepki gösteren Sayın Murat Aksu olmuştu.

Ama bu sözü sizleri kastederek söyledi.
 
Biz sadece yanlışları ortaya koyuyoruz. Saygısız bir tutum yok. Başkana olan borca gelince de; oturulur bunun hesabı kitabı yapılır. Sayın Aksu geçen gün dedi ki: “Başkan kulübü aldığı mali yapıyla bize devretsin, borcunu ertesi gün ödeyelim”

Murat Aksu bir önceki dönem Demirören’in listesindeydi. Siz bugün nasıl Aksu’ya inanıyorsanız, o da Demirören’e inanıyordu. Aksu bugün yine Demirören’in listesinde olsa ve sizi de yönetime davet etse cevabınız ne olurdu?
 
Kabul edemezdim.

“BEDAVA BİLET DAĞITILIYOR, KAZANIRSAK BU BİTECEK!”
 
Biraz tribünlere gelelim. Az önce de değindiniz, yaşananlar hakikaten üzücü. Bence tribünlerin bir başkanı istifaya çağırma hakkı vardır ama adabıyla. Yalnız işin şu tarafı da var, başkanı istifaya çağıranlara saldıranları da gördük tribünde. Tüm bunlara siz nasıl bakıyorsunuz?

Tüm bunlarda yine yönetim zaafı var. Bugün stadyumun yenilenmesi gündemde, stat tabi ki yenilenmeli ama, her şeyden önce olan stadyumu doğru yönetmek gerekiyor. Mesela bir kombine kart sahibi gelip yerine oturabilmeli. Büfeler doğru çalışmalı, tuvaletler temiz olmalı… Bunların yanı sıra bizim stadyumumuzdaki en büyük sorunlardan biri bedelsiz bilet dağıtılmasından kaynaklanan sorunlar. Yaptığımız bir çalışmaya göre bizim maç ve seyirci başına elde ettiğimiz gelir 30 TL! Bu çok düşük bir rakam. Bu kadar düşük olduğuna göre demek ki orada olmaması gereken bir kitle var. Sizin en büyük gelirlerinizden biri stadyum ve seyirci, bunu iyi yönetmeniz lazım.

Bedava bileti keserseniz kopacak kıyameti karşılayabilir misiniz?
 
Göreve gelirsek bu bedava bilet hikayesi bitmiştir. Bu arkadaşlar gerçek taraftarlarsa, biletleri alıp maça öyle gelsinler. Takımlarına maddi yük oluşturmasınlar.

“KONGRE ÜYELERİ ÜÇ BEŞ MAÇA BAKMAZ”


Futbol takımına gelelim. Futbol takımının durumunu nasıl görüyorsunuz? Geçen sene gelen bir çifte kupa var…
 
Benim 7 yaşında bir oğlum var, Beşiktaşlı. O yaşlar önemli yaşlar, elden kaçabilir, o çifte kupa ailemize ilaç gibi geldi. Zaten o zaman aklımızda seçim yoktu. Ha tabi ki biz hala takımımızın her maçı kazanmasını istiyoruz. Mesela maç kaybedilince birileri arayıp “Ekmeğinize yağ sürüldü” diyor, yok öyle bir şey! Hem bir taraftar olarak üzülüp kahrolurum, hem de yönetime gelirsek, bizim kupa maçlarından, ligde ilk ikiye girmekten büyük maddi beklentilerimiz var. Zaten kongre üyeleri son üç beş maçın kazanılıp kaybedilmesine bakmazlar.

“BAZI AMATÖR BRANŞLARI ANADOLU’YA TAŞIYACAĞIZ”
 
Benim eşim Beşiktaşlı. Beşiktaş’ın minik ve yıldız takımında oynamış lisanslı eski bir sporcusu. Onun bir sorusu var size. Futbolu çok takip etmiyor ama Beşiktaş’ın diğer branşlarda fazla başarılı olamamasından yakınıyor ve örnek olarak da Galatasaray’ın tekerlekli basketbol takımını gösteriyor. Bu alanlarda planlarınız nedir?
 
Bu tamamen odaklanma meselesi. Bugün amatör branşların Beşiktaş’a 20 milyon TL kadar mali yükü var. Biz şuna inanıyoruz. Eğer bir alanda varsak iddialı olmalıyız. İsim vermeye gerek yok branşlarımızdan biri, kötü bir takım da değil, ama maçlarına ortalama 20-30 seyirci geliyor. Çünkü İstanbul’daki sporseverler doymuş buna. Onun için biz bazı amatör branşlarımızı Anadolu’nun çeşitli yörelerine taşımayı planlıyoruz. Bunda birkaç tane amacımız var. Bir tanesi lokal bir sponsor bulup, masrafları paylaşmak. İkincisi, spor seyretmeye aç olan seyirciyi çekmek. Ya da Türkiye’de bazı konularda öne çıkan yörelerimiz var. Mesela atletizmde Erzurum, Kars. Atletler rakımdan dolayı buralardan çıkar. Atletizm şubesi oralara taşınabilir.

“KAR YAĞDI, İNEK DAĞA KAÇTI DİYEMEZSİNİZ”
 
Şimdi biraz da size gelelim. Çok planlı çalıştığınızdan, aylar öncesinden plan yaptığınızdan bahsettiniz. Yönetime girecek isimleri de böyle seçtiniz. Peki siz yönetimde hangi projeleri üstleneceksiniz?
 
Biz 18 kişilik bir kadroyuz, bir de başkanımız var. Günün şartlarına baktığınız zaman, en önemli sorun bu mali tablo. Belki ilk defa bu tecrübeden gelen 3 üye var bir yönetimde. Biri 35 senelik bankacı, biri eski SPK başkan yardımcısı, biri yeminli mali müşavir. Niye? Çünkü biz bu probleme bayağı bir sarılacağız. Başka önemli bir iddiamız da kurumsallaşma konusu. Benim kurumsallaşmadaki görüşüm şu; siz birçok proje açıklayabilirsiniz ve bunlardan bazıları sizden kaynaklanmayan sebeplerle gerçekleşmeyebilir. Ama kurumsallaşma öyle bir şey ki bunda hiçbir dış etkene bağlı değilsiniz. Siz kafayı takarsanız, bilgi ve tecrübeniz de varsa yapmamanız için hiçbir mazeretiniz olamaz. Kar yağdı, inek dağa kaçtı falan diyemezsiniz. Bizim de bunu gerçekleştirebilecek bir kadromuz var. Niye kurumsallaşma? Ortak akıl için bu kurumsallaşma şart. Kurumsallaşma bir kulübü kişilere mahkum etmekten kurtarır, devamlılık sağlar, bütün karar verme mekanizmaları ve iş akış süreçleri belli olduğu için tutarlılık sağlanır. Benim ne yapacağıma gelince, benim tecrübeme baktığınızda uluslararası büyük kurumlarda çok değişik şartlar altında yöneticilik tecrübem var. Hem satış pazarlama hem de teknoloji alanında tecrübem var. Bunları Beşiktaş’ın hizmetine sunacağım.

“TARAFTAR SİTELERİ RESMİ SİTEDEN BAŞARILI”
 
Teknolojiye geldiysek, Beşiktaş’ın resmi sitesini ve sizin projelerinizi konuşalım. Bjk.com.tr’yi benzerleriyle karşılaştırdığınızda beğeniyor musunuz?
 
Bazı taraftar sitelerimiz var. Onları çok güzel buluyorum. Taraftarlarımız bunları yapabiliyorsa kulübümüz çok daha iyisini yapmalı. Gelirleri arttırmadan konuşurken, bir yaramız da lisanslı ürün satışlarımız. Buradaki sorunlardan biri stok maliyeti ve stok yönetimi. Burada aklın yolu bir. Bizim az sayıda çok iyi ürün satış noktamız olması lazım ve satışların ağırlıklı olarak internet üzerinden olması lazım. Çünkü stoklamayı tek yerde yapıyorsunuz, yönetmesi çok kolay ve internet üzerinden çalışıyorsunuz. İnternet ile ilgili projelerimizden bir tanesi de sanal stadyumumuz. Bir takımın merkezi stadıdır. Biz bunu sanal aleme taşıyacağız. Kulübün resmi internet sitesi ve diğer her şey sanal stadyumda toplanacak. Sanal stadyumda taraftarlar kendi bütçelerine göre koltuk alabilecekler ve o koltuk onların olacak. Böylece internette bir Beşiktaş topluluğu oluşacak. Taraftarların kendi sayfaları olacak ve düşüncelerini özgürce dile getirebilecekler. Fikirlerini bizimle paylaşabilecekler. Beşiktaş’ın kendi facebook’u gibi olacak. Tabi ki eleştiriler de gelecek ama seviyeli olması gerekiyor. Biz bu eleştirileri bir fırsat olarak görürüz. Ben bugün bile gece üçe kadar oturup facebook’uma veya mailime gelen mesajları cevaplıyorum. Bu sayede gençlerden o kadar iyi öneriler geliyor ki, bunları bizim alıp kullanmamız için teknolojiyi kullanmamız lazım. Bunun dışında sanal stadyuma reklam alınır, sponsor alınır. Mesela kulüpler her sezon yeni formalar çıkartıyor, biz bunu sanal stadyumumuzda yeni formalardan en azından bir tanesini taraftarlara seçtireceğiz. Bunun adı taraftar forması olacak. Hatta tasarımını da taraftarlar yapacak. Bundan daha katılımcı ne olabilir.

“SİYAH-BEYAZDAN BAŞKA FORMA YAPMAYIZ”
 
Fenerbahçe türkuaz, Galatasaray mor forma çıkardı ve bunlar ilgi gördü. Ama Beşiktaş taraftarı bu konuda da muhafazakar bence, hatta “delikanlı adam renkli takım tutmaz” şeklide bir söylemleri bile var. Forma konusunda radikal bir tasarım düşünüyor musunuz?
 
Bizim öyle renk değiştirme projemiz olacağını zannetmiyorum. Ama yine 100 bin taraftar girer 90 bini ben puantiyeli forma istiyorum derse düşünürüz tabi. Beşiktaşlılık, Beşiktaşlılık duruşu, Beşiktaş’ın renkleri dediğiniz zaman biz diğer takımlardan daha tutucuyuz.

“BJKTV KARARDI, AYDINLATMAMIZ LAZIM”
 
BJKTV ne olacak?

BJKTV biliyorsunuz karardı biraz, onu tekrardan aydınlatmamız lazım. Yönetimimize bu açıdan bakarsak üç kuvvetli ismimiz var. Biri Ali Baransel, birçok televizyonun kurucusu ve RTÜK’ün kurucu başkanı, duayen bir isim. Yine basından çok sevilen bir isim Gülengül Altınsay. Ve bir de Mine Vargı, Türkiye’nin ilk yapımcılarından. Burada da hem televizyonu kurmak hem de yönetmek açısından çok iyi noktalara geleceğimizi düşünüyorum. Buna bir de teknoloji boyutunu kazandırmamız lazım. Televizyonumuz internetten de izlenebilmeli.

“BAŞARILI OLUNCA, TARAFTAR SAYINIZ ARTIYOR”
 
Biraz da Beşiktaş’ın marka değeri ve imajı hakkında konuşalım. Bir de Beşiktaş’ın medyada hep üçüncü büyük muamelesi görmesi hakkında ne düşünüyorsunuz? Burada neleri değiştirebilirsiniz?
 
Bu başarıya endeksli bir durum. Başarılı olunca, taraftar sayınız artıyor. Yani reytinginiz ve tirajınız artıyor. İkincisi de biz marka değerine baktığımız zaman Beşiktaş 107 yıllık bir marka. Türkiye’de bu kadar eski marka yok denecek kadar az ne yazık ki. Onun için bu markanın bir ağırlığı var. Biz Beşiktaşlılar olarak markamızın değerinin daha iyi kullanılması gerektiğini düşünüyoruz. Şu andaki markanın değerini nakdi değere dönüştürürken kayıpların engellenmesi gerektiğini düşünüyoruz.

“ÇARŞI BİR DEĞER!”
 
Beşiktaş’ın imajı dendiği zaman Çarşı’nın da önemli bir yeri var. Çarşı’ya atfedilen bazı olumsuzluklar da var. Ama diğer yandan Çarşı’nın birçok sosyal vakaya karşı gösterdiği tepki, takındığı tavır çok önemli. Çarşı’ya bakışınız ne?
 
Beşiktaşlılık duruşunun ana temalarından biri haksızlığa karşı dik durmak ve ona karşı aksiyon almaktır. Ben Çarşı’nın bir değer olduğunu düşünüyorum. Çarşı, dünyada bilinen efsane bir taraftar grubu. Bunu önümüzdeki dönemde değerlendirmemiz gerektiğini düşünüyorum. Tabi bu tek taraflı olmaz.

Çarşı’nın da bir imaj sıkıntısı var ama.

Her grubun içinde, grup büyüdükçe farklı sesler olabiliyor, kontrol zorlaşıyor. Özellikle kötü zamanlarda görebiliyorsunuz bunu. Ben bunların hepsinin iyileştirilebileceğine inanıyorum. Sonuçta herkesin ortak noktası Beşiktaş. Bunlar iyi anlaşıldığı ve anlatıldığı sürece işlerin daha iyi yürüyeceğine inanıyorum. Ben de Beşiktaş’ın genel imajında bir problem görmüyorum. Beşiktaş’ın şu an bir riski var, o da itibarının erozyona uğraması riskidir. Biz de aday yönetim olarak bunun bilincindeyiz. Bu önem vereceğimiz konulardan bir tanesidir.

“HERKES HANGİ YANGINI SÖNDÜRECEĞİNİ BİLİYOR”
 
Taraftarın önemli bir kısmı yönetimin değişmesini istiyor. Ancak şu bir gerçek ki taraftarın nabzıyla kongrenin nabzı farklı atar. Bundan dolayı kongre üyelerine mesajınız nedir?
 
Kongrenin yapısına baktığınız zaman son 6 yılda yoğun bir üye girişi olmuş. Şu anda kongreye giderken de oy kullanma hakkı olan yaklaşık 13 bin üyemiz var. Bu yapı içersinde üç unsur var. Mevcut yönetimi destekleyenler, bizi destekleyenler ve kararsızlar. Ben bu seçimin sonucunu belirlemedeki en önemli grubu bu kararsız üyeler olarak görüyorum. Bizim sloganımız “değişim şimdi”. Şu ana kadar yaptıklarımızla bu değişimin kararlılığını gösterdik. Eski değerlerimize çıkmak adına Sayın Murat Aksu adaylığını açıklamadan önce Beşiktaşlı büyüklerimizle konuştu, bazılarını ikna etmeye çalıştı, “lütfen siz başkan adayı olun biz sizin altınızda çalışalım” dedi, ama çeşitli nedenlerden olmadı. Ve 15 Ekim’de açıkladı adaylığını. O günden sonra yaklaşık 5000 üye oy kullanabilmek için aidatını yatırdı. Bu şunu gösteriyor. Tek adaylı seçimde oy kullanmayı düşünmeyen birçok üye çok adaylı seçim olacağını görünce oy kullanmaya karar verdi. İnsanlar şunu gördü. Belki başka adaylar da çıkar. Biri bu cesareti gösterdiyse belki başkaları da gösterir. Mesela borçtan çekinip seçime girmeyenler olabilir. Seçim kaybetmekten çekinenler olabilir. Hem Murat Aksu hem biz bu riski göze alarak benim itibarıma bir şey olmaz, ben Beşiktaş için iyi bir şey yapacağım, iyi bir yönetim kurarak biz borcun da üstesinden gelebiliriz, sonuçta arkamızda 107 yıllık bir marka gücü ve taraftar var diyerek yola çıkmış birileri var.

 
Hayırlı olsun ve kazanan Beşiktaş olsun diyelim.

Biz “değişim şimdi” sloganıyla yola çıktık. “Çok iyi bir yönetim kuracağız, burada pazarlıklara girmeyeceğiz, gruplara bakıp da Nuh’un gemisi gibi iki oradan iki buradan gitmeyeceğiz” dedik. Bu sözümüzü tuttuk. Yine bir ilk olarak açık bir liste verdik. Bu ne demek? Bu liste kalıcıdır, değişmeyecek. Biz hazırız. Öncesinden hazırız. Biz bu göreve gelirsek herkes ilk nereye koşup hangi yangını söndüreceğini biliyor.

Kaynak: http://www.ligtv.com.tr/Default.aspx?r=1&hid=66934

23 Ocak 2010 Cumartesi

Wallpaper

Resmi büyütmek için resmin üzerine tıklayınız...



22 Ocak 2010 Cuma

Güzel Beşiktaş'ımın Çirkin İnsanları




Güzel Beşiktaş'ımda hala Demirören'i savunan çirkin insanlar var. Aslında düşününce normal de gelebiliyor. Demirören'den bir çıkarın vardır veya yakın akrabandır. Olabilir tabii. Bu durumda savunanları anlarım ama başka türlüsünü anlayamam. Çünkü Demirören ile bir çıkar ya da akrabalık ilişkisi bulunmayan birisi hala Demirören'i savunuyorsa bir sorunu vardır. Sorunlardan en küçüğü ise bunca yaşananlara rağmen hala kendisinde olumlu bir ışık gören insanın, çocukluğunda çok polyanna okumuş olmasıdır. Daha büyük sorunlara değinmeyeyim ki zekası ile ilgili hakaret etmiş olmayayım kimseye.


Peki Demirören'i savunanlar hangi konularda savunuyorlar.
Mesela en çok Murat Aksu'yu kötülüyorlar. Tamam, bizde Murat Aksu gelecek her şeyi düzeltecek gibi salakça bir beklenti içinde değiliz zaten ama ortada Demirören'den ve Aksu'dan başka bir seçenek var mı? Yok. O zaman mecburen Murat Aksu'yu desteklemek zorundayız. Evet, istesek de istemesek de buna zorunluyuz. Beklentilerimizin olduğu diğer isimlerin neden Beşiktaş'ı yüz üstü bıraktığı mevzusuna hiç girmeyeceğim şimdi. Durum böyleyken de bu zorunluluk ortaya çıkmış oluyor.

Sonra bir de deniyor ki, Beşiktaş'ın içine siyaset girer. Arkadaş siyaset zaten bırak Beşiktaş'ı futbolun içinde her zaman vardı, her zaman da olacak. Futbol siyasetçiler için bulunmaz bir nimet, bundan vazgeçmezler. Murat Aksu'nun ise siyaseti kulübe iyice sokacağını daha doğrusu sokabileceğini düşünmüyorum. Bugün ne kadar siyaset varsa kulübün içinde yine en fazla o kadar olacaktır. Bakmayın siz Demirören'in siyaset girecek kulübe diye yaygara yapmasına. Kaldı ki, Murat Aksu'nun basın bildirisinde bahsettiği Demiören'in 2. başkanı da siyasetin içinde. Aksu isim vermemiş ama bahsettiği isim Ertuğrul Kumcuoğlu ve kendisi Mhp milletvekili. Aktif olarak hala siyasetin içinde şu anda. Yani şimdiye kadar zaten vardı siyaset hala da var. Bundan sonra da olacaktır. O yüzden ya siyaset bulaşırsa diye korkulmasın bence.

Bir de deniyor ki, Murat Aksu ile Aziz Yıldırım'ın ilişkileri çok sıkı fıkı. Bu nedenle Aziz Yıldırım bizi istediği gibi kullanır. Aziz'in elinde oyuncak oluruz. Hey maşallah senaryoya bak. Böyle bir şey mümkün olabilir mi sizce? Hadi diyelim ki mümkün. Peki, o zaman Demirören'in Adnan Polat ile olan dostluğundan dolayı Galatasaray'ın oyuncağı olur muyuz diye niye kimsenin aklına gelmiyor? Neden sadece Murat Aksu işin içinde olunca her şey kötüye gidecek diye olay yapılıyor. Bugün Murat Aksu için korkulan ne varsa şu anda zaten kulübün başında fazlasıyla var. Siyasetten korkuyorsan siyaset var. Rakip başkanlarla ilişkilerden korkuyorsan daha samimi, daha yakın ailevi ilişkiler var. Ya kulübü iyi yönetemezse diye korkuyorsan zaten şu anda da iyi yönetilmiyor.

Bir de Demirören'in artık akıllandığını düşünenler var ki onlar bence en hayalperestlerimiz. Bugün bir ağacın karşına geçip 2 kere 2 kaç ederi 6 yıl boyunca öğretmeye çalışın, ağaç belki 4 adet yaprağını düşürür size cevap verir, akıllanır ama Demirören akıllanmaz.

Sözün özü; Demirören başkan olmasın diye Beşiktaşlılık ruhumu şeytana bile satarım. Murat Aksu'nun ne yapıp ne yapamayacağı hakkında da en ufak bir beklentim ya da korkum yok. Ben şu camiaya başkan olayım da batırayım, rezil edeyim amacıyla başkan olmaya niyetlense bile Demirören kadar batıramaz zaten. O yüzden bence yersiz korkularınızı bir kenara bırakıp Murat Aksu'ya bir şans verilmesine destek olun. Çünkü Demirören ile olmadı, olmuyor, hiç bir zaman da olmayacak.

18 Ocak 2010 Pazartesi

Aksu'dan Demirören'e Yanıt




 Beşiktaş başkan adayı Murat Aksu, Beşiktaş’ın içersinde siyaseti ilk sokan ismin Başkan Yıldırım Demirören olduğunu söyledi ve kendisinin tek partisinin Beşiktaş olduğunu söyledi.

Murat Aksu'nun yaptığı basın açıklaması şu şekilde:

17 Ocak 2010 Pazar gecesi Beşiktaş Jimnastik Kulübü Başkanı Sayın Yıldırım Demirören'in katıldığı bir televizyon programında yaptığı açıklamaları, seçim sürecinin kendisi üzerinde yarattığı karamsarlık ve düş kırıklığının yansıması olarak gördüğümü öncelikle bir Beşiktaş taraftarı ve Başkan Adayı olarak üzüntüyle belirtmek isterim.

Beşiktaş JK Başkan Adayı Murat Aksu olarak şunun altını çizmeliyim ki şahsıma gelen tekliflere rağmen hayatımda hiçbir siyasi partinin üyesi olmadım ve şimdi de değilim.

Sayın Yıldırım Demirören seçim malzemesi olarak nedense Beşiktaş ve siyaseti yan yana getirmeye özel bir çaba göstermektedir. Sayın Demirören, mevcut ikinci başkanının bir siyasi partinin üst düzey yönetiminde bulunduğunu ve aktif siyaset yaptığını ne çabuk unuttu! Aynı partinin gençlik kollarından ve üyelerinden kendi dönemi içinde çok sayıda kişiyi Beşiktaş Jimnastik Kulübüne üye yaptırdığı belgelerle sabittir. Sayın Demirören öncelikle Beşiktaş Genel Kurul'u üzerine koymaya çalıştığı bu siyasi vesayeti açıklamalıdır. Beşiktaş'tan başka kaygısı olmayan üyelerimizin bu Genel Kurul'a gelerek oylarını kullanmaları ve buna benzer vesayetleri kırmaları bir kez daha önem kazanmıştır.

Bu "Beşiktaşlı" üyeler ve etraflarında ki suç çetelerinin Beşiktaş-Denizlispor maçında, demokratik haklarını kullanarak kendisini "küfürsüz" şekilde protesto eden taraftarlara karşı organize bir şekilde neden şiddet uyguladıklarının açıklamasını da yine Yıldırım Demirören'den bekliyorum.

Ayrıca Sayın Yıldırım Demirören'le 2004-2007 yılları arasında Beşiktaş Jimnastik Kulübü yönetiminde çalıştık. O dönemde siyaset ile ilgili yapılmayan dedikodu ve manipülasyonların, bugün özellikle gündeme getirilmesi, Sayın Demirören'in kamuoyuna empoze etmeye çalıştığı "mağduriyet" propagandasının ürünüdür.

Sayın Yıldırım Demirören Beşiktaş'ta seçim sürecine siyaset karıştırdığını iddia ettiği Bakan, Vali ve Emniyet Müdürlerinden söz ediyor. Ancak isim ve yer belirtemiyor. İddiasını ispatlayacak hiçbir kanıt öne süremiyor. Bütün bunlar "çamur at izi kalsın" mantığından başka bir anlam taşımaz ve her şeyden önce Beşiktaş Başkanlığı makamında duran birine yakışmaz.

Beşiktaş Jimnastik Kulübü, bünyesinde her siyasi görüşten, her etnik kökenden, her dini inanıştan ve toplumun her kesiminden insanı kucaklayan bir üst kimliktir.

Doğal olarak Beşiktaş siyaset üstü bir kurumdur. Benim tek rengim siyah - beyaz, tek partim Beşiktaş'tır.

Üzerinde sıkça spekülasyon yapılan Del Bosque konusunda Sayın Yıldırım Demirören'in söylemlerine istinaden bir kez daha açıklama yapma zorunluluğu doğmuştur.

Öncelikle şunu açıkça belirtmek isterim. Del Bosque davasına bakan Avukatlardan Ayhan Çopuroğlu Sayın Serdar Bilgili döneminden beri Beşiktaş JK'nın avukatıdır ve Beşiktaş'a büyük katkıları olmuştur. Ayrıca Ortega davasındaki başarısından dolayı Sayın Aziz Yıldırım'ın Sayın Demirören'e tavsiye ettiği İtalyan Avukat Ettore dava sürecini Ayhan Çopuroğlu ile birlikte götürmüşlerdir.

Sayın Yıldırım Demirören yönetim kurulu üyelerinin verdiği yetki dahilinde Vincente Del Bosque ile, hukuki anlamda görüşümü almadan, İspanya'da kontrat imzalamıştır. Kontrata bakıldığında Beşiktaş aleyhine ağır hükümlerin olduğu açıkça görülür. Herhalde Sayın Demirören o anki panikle doğru dürüst okumadan bu kontratı imzalamıştır. İmza attığı bir kontratı bile okumayan biri, Beşiktaş gibi bir kulübün başında daha bir 3 yıl kalabilir mi?

Del Bosque'nin kontratının feshi öncesi Sayın Demirören'i, olası bir feshin sonuçları konusunda defalarca uyardım. Buna rağmen benim yurtdışında olduğum bir dönemde İspanyol teknik adamın kontratı tek taraflı olarak fesih edildi. Sonuçlarını düşünmeden kontrat fesheden, sonra da telaşla sorumlu arayan biri daha bir 3 yıl Beşiktaş'ın başında kalabilir mi?

Tüm Beşiktaş camiasının speküle edilen her konu ile ilgili doğru bilgilendirilme hakkı var. "Birlik ve beraberlik" spekülasyonlarıyla gerçekler örtülemez. Beşiktaş'tan başka kaygısı olmayanlar bu gerçeklerle yüzleşmekten korkmaz. Beşiktaşlıların Genel Kurul'da gerekeni yapacağına ve sorunların çözümü için yeni bir dönemi başlatacaklarına inancım sonsuz.

Beşiktaşlılara doğruları söylemenin Beşiktaş'a hiçbir zararı yoktur hatta büyük faydası vardır. Önümüzde ki günlerde Beşiktaş kamuoyunu meşgul eden ve tartışılan diğer konularda Beşiktaş camiası ile paylaşmaya devam edeceğim.

Kaynak: http://www.medyaspor.com/v02/news.aspx?id=39065

Gerçekler Konuşulmalıdır




Yıldırım Demirören’in ‘Fulya meselesi’ ile ilgili yaptığı açıklamalara itiraz eden Beşiktaş kongre üyesi Cengiz Sarıkaya konuyla ilgili kurulan komisyonun amacına ulaşamadığını söyledi.

İşte Cengiz Sarıkaya'nın yaptığı açıklama:

Beşiktaş Başkanı Sn. Yıldırım Demirören'in, 17.01.2010 Pazar gecesi bir televizyon programında Fulya ile ilgili açılan dava ve kaçan şampiyonluk hakkında kurulan komisyon ile ilgili beyanları gerçekleri yansıtmamaktadır. Gerçekleri tüm Beşiktaş camiası ve spor kamuoyu ile paylaşmak istiyorum.

Sayın Başkan "2004 yılında kaçan şampiyonluğun araştırılması ile ilgili komisyonun herhangi bir şey bulamadığını" dile getirmiştir.

Öncelikle şu hususu hatırlatmak isterim ki; söz konusu komisyon sadece 2004 yılında kaçırılan şampiyonluğu değil aynı zamanda kulübe usulsüz olarak yapılan üyeleri araştırmak için kurulmuştur. Komisyon çalışmalarına başladıktan sonra sadece geçmiş dönemde değil aynı zamanda Sayın Başkan göreve geldikten sonra yapılan üyeler ile ilgili de araştırma yapmak isteyince kulüp yönetimi tarafından çalışması engellenmiş, bilgi ve belgeler komisyona verilmeyerek, saklanmıştır. Tüm çabalarımıza rağmen mesafe kat edemeyince Sayın Fuat Çimen ile birlikte komisyon üyeliğinden istifa etmek zorunda kaldık. Çünkü biz komisyon üyeliğini bir takım mevkii veya makamlara gelmek için değil Beşiktaş'ın menfaatlerini savunmak amacıyla kabul etmiştik. Ancak alenen engellendik. Bu nedenle de komisyon amacına ulaşamadı.

Sayın Başkan'ın "Fulya ile ilgili dava açmadan önce bana gelmediler" beyanını da hayret ve üzüntü ile karşıladığımı belirtmek isterim.

2008 yılının Şubat ayında yapılan mali genel kurulda Fulya'daki inşaatta bir takım büyümeler olduğu ve bu büyümelerden Beşiktaş'ın hakkına düşen payın alınıp alınmayacağına dair sorularımıza projeden sorumlu yönetim kurulu üyesi Sn. İlhan Durusoy inşaatta Beşiktaş'ı ilgilendiren herhangi bir fazlalık olmadığını, müteahhit ile Beşiktaş Belediyesi arasında bir mesele olduğunu, izin vermeliğimiz karşılığında Beşiktaş'a 95 m2 daire, 2 milyon dolar verileceği ve müteahhidin Şan Ökten tesislerini yenileyeceği biçiminde cevapladı.

Sayın İlhan Durusoy'un verdiği cevaplardan tatmin olmadığımız için Divan Kurulu Başkanımız Sayın Yalçın Karadeniz'e başvurarak; konuyu mahkemeye taşımak istemediğimizi, mali genel kurulun yoğun gündeminde detaylı cevap verme imkânını bulamayan yönetim ile bizleri bir araya getirmesini rica ettik. Kendisi de bizi kırmayarak Divan Kurulu üyeleri ve Sayın İlhan Durusoy'un katıldığı bir toplantı organize etti. Beşiktaş tarihinde belki de hiç olmayan bu toplantıya otuza yakın arkadaşımız ile birlikte gittik. Fakat Sayın İlhan Durusoy toplantıda bize cevap vermek yerine bu durumlarda üç beş tane sözleşme hazırlanır, hangisi işinize gelirse onu gösterirsiniz demeyi tercih etti. Son çare olarak mahkemeye başvurmak zorunda kaldık.

Mahkemeye başvurmakla ne kadar haklı olduğumuzu aradan geçen zaman göstermiştir. Eğer bu dava açılması ise Fulya'da ne kadar ucuza kiralamalar yapıldığını öğrenemeyecektik. Eğer bu dava açılmasa idi Fulya'daki inşaatta meydana gelen fazlalıklardan Beşiktaş'ın payını almadığını da öğrenemeyecektik.

Dava açılmadan önce fazlalıklar bizi ilgilendirmiyor diyen yönetim dava açıldıktan sonra müteahhit firma ile bir protokol imzalamak zorunda kaldı. Protokolde inşaatta bir takım büyümeler olduğundan ve bu büyümelerden Beşiktaş'ın %67 pay alması gerektiğinden bahsediliyor. Yani, bizi doğruluyorlar ama aylar sonra...

Yeri gelmişken bu konu ile ilgili bir takım gerçekleri de açıklamak istiyorum. Müteahhit ile yapılan sözleşmeye göre; kat irtifakı kurulması aşamasında inşaatta fazlalık olduğu tespit edilirse bu fazlalığın %67'sinin Beşiktaş'a verilmesi gerekiyor. Fakat hangi akla hizmet bilinmez yönetim ile müteahhit arasında imzalanan biraz önce bahsi geçen protokole göre inşaata iskan alındıktan sonra taraflar fazlalığın paylaşımı konusunda mahkemeye gidecekler. Fakat bir gerçek gizlenmiş: inşaata iskan alınamıyor. Fulya'daki benzin istasyonundan kaynaklanan bir problem var. Şimdi soruyorum; bu protokolü imzalarken benzin istasyonundan kaynaklanan bu durumu bilmiyor muydunuz? Bilmiyor iseniz bu kulübü nasıl yönetiyorsunuz, biliyor iseniz bu gerçeği saklayarak Beşiktaş camiasını kandırmaya mı çalışıyorsunuz?

Sayın Başkan'ın tüm bu gerçeklerden haberdar olmaması mümkün değil. Milyonlarca Beşiktaşlıdan gerçekler gizlenmektedir. Zaman haklılığımızı kanıtlamıştır.

Saygılarımla,

Cengiz Sarıkaya

Kaynak: http://www.medyaspor.com/v02/news.aspx?id=39053

16 Ocak 2010 Cumartesi

Tekel'inde Sesi Var.




Kasımpaşa maçında tribüne sokulmayıp açılması engellenen bir pankart vardı. Tekel işçilerine destek olmak amacıyla hazırlanmış olan bu pankartı tribünde açılırken görmek isterdi gönül ama ne yazık ki izin verilmedi. Bizde o zaman buradan paylaşırız.



Bu arada Tekel işçileri şu anda yağmur altında Ankara'da sokaklarda sabahlıyorlar. Ne için? Haklarını alabilmek için. Sonuna kadar da dayanmaya niyetliler. Bu işçiler sesini çıkartmadan, koyun olarak güdülmeye alışmış bir milletin ilk isyan çığlığıdır belki de. Bir toplumun mücadeleyi, isyanı öğrenmesinin miladıdır. Zafer direnenlerin olacaktır.


15 Ocak 2010 Cuma

Wallpaper

Resmi büyütmek için resmin üzerine tıklayınız...


14 Ocak 2010 Perşembe

Bir Orhan Yıldırım Haberi

Aşağıda bugün yayınlanan Orhan Yıldırım haberinin bir kısmı var. Güya Orhan efendi Necip ile konuşmuş. Necip oturmuş duygularını Orhan abisine anlatmış. Önce haberin bahsedeceğimiz kısmını okuyalım.

‘Ne olduğunu anlamadım’
“Gerçekten taraftarların benim ismimi söylediğini duyduğumda tüylerim diken diken oldu. Kulübede otururken çok heyecanlandım. Daha sonra Mustafa Hoca bana döndü ve ‘Isın’ dedi. Devre arasında oyuna girerken çok heyecanlıydım. Ayaklarım yere basmıyordu. İbrahim ağabey (Üzülmez) yanıma gelip, “Oğlum oyundasın. Göreyim seni” dedi. Beni rüyadan o uyandırdı. Sahada bulunduğum süre içerisinde elimden geleni yaptım ama mağlubiyeti engelleyemedim. İnönü’deki ilk maçım iyi sonuçlanmadığı için üzgünüm. Taraftarlarımız kötü havaya rağmen bizi desteklemek için gelmişlerdi. Onlardan özür dileriz...”

Şimdi güya Necip Orhan abisine demiş ki "Taraftarların benim ismimi söylediğini duyduğumda tüylerim diken diken oldu. Kulübede otururken çok heyecanlandım." Yalan. Peki neden? Çünkü taraftarlar Necip diye bağırırken Necip Kulübede oturmuyordu, yeni açık tarafındaki kalenin arkasında ısınıyordu.
Sonra devam etmiş Orhan Yıldırım sallamaya. "Daha sonra Mustafa Hoca bana döndü ve ‘Isın’ dedi." Yalan. Peki neden? Çünkü yukarıda da dediğim gibi necip zaten ısınıyordu ve Mustafa Denizli'nin gözü ilk yarı bitene kadar ne Necip ne de başka birini görüyordu.

Orhan Yıldırım'ın sallama haber yaptığını zaten bütün taraftar gibi bende biliyordum ama bu yazıdan sonra anladım ki Orhan Yıldırım maça bile gitmeden sallıyormuş. Hani sallarsın diyalogları ama olayları bir süzersin öyle sallarsın. Eh be Orhan'ım ne zaman akıllanacaksın bilmiyorum ki.

Oy'unu satanın...



Yazmayayım, yazmayayım dedim ama dayanamıyorum iki kelam edesim var.
Beşiktaş bu durumdayken bile kendi çıkarlarını düşünenlere ve genel kurulda buna göre hareket edeceklere Kasımpaşa maçında tribünden seslendiğimiz gibi bir de buradan seslenmek istiyorum.

"Oy'unu satanın, Anasını sikeyim"

9 Ocak 2010 Cumartesi

Ziraat Türkiye Kupası: Beşiktaş - Kasımpaşa


7 Ocak 2010 Perşembe

Wallpaper

Resmi büyütmek için resmin üzerine tıklayınız...




4 Ocak 2010 Pazartesi

Efsaneler #2



Beşiktaş'ın onursal, benim ebedi başkanım...

3 Ocak 2010 Pazar

2. Yarı Fikstürü - Wallpaper

Resmi büyütmek için resmin üzerine tıklayınız...


2 Ocak 2010 Cumartesi

En Golcü Can Erdem



Futbolda 2009-2010 sezonunda ilk bölümünün tamamlanmasının ardından, liglerinde gol krallığı yarışında zirvede yer alan futbolcular arasında, Beşiktaş A2 Takımı oyuncusu Can Erdem en yüksek gol ortalamasına sahip futbolcu oldu.

A2 Ligi'nde Marmara Grubu'nda yer alan Beşiktaş'ın grubunda 43 puanla lider olmasında büyük payı bulunan Can Erdem 13 maçta forma giyerek 17 gole imzasını atıp, 1.3 gol ortalaması tutturdu. A2 Ligi'nde Kartalspor'u 5-0 yendikleri mücadelede 4 gol birden atan Can, ligde Kocaelispor'a toplam 5, Kasımpaşa'ya 3, Boluspor ve Galatasaray'a 2'şer, İstanbul Büyükşehir Belediyespor'a da 1 gol attı. Gol ortalamasında Can'ın ardından TFF 3. Lig 4. kademe grubu takımı Bafra Belediyespor'dan Ahmet Küçüktalaslı, 1 gol ortalamasıyla ikinci sırada yer aldı. Ahmet, kademe grubu mücadelesinde forma giydiği 19 maçta 19 gol kaydetti.

Bafra Belediyesporlu futbolcu, 3. kademe grubu maçlarında toplamda Bulancakspor'a 5, Ünyespor ve Sürmenespor'a 3'er, Yimpaş Yozgatspor ve Arsinspor'a 2'şer, Gümüşhanespor, Pazarspor, Kastamonuspor ve Yalıspor'a 1'er gol attı.

MAKUKULA'NIN ORTALAMASI 0,92
Turkcell Süper Lig'de ilk yarının en golcü ismi, 13 golü bulunan Kayserisporlu Aziza Makukula 0,92 gol ortalaması tutturdu. Ligde 14 maça çıkan Kongo asıllı Portekizli futbolcu, ilk yarıyı 34 puanla 4. sırada tamamlayan takımının yükselişinde önemli bir paya sahip oldu. Ligde kendi kalesine attığı 2 de golü bulunan Makukula, Sivasspor, Diyarbakırspor ve Bursaspor'a karşı 2'şer, Galatarasaray, Denizlispor, Beşiktaş, Eskişehirspor, Ankaragücü, Trabzonspor ve İstanbul Büyükşehir Belediyespor'a da 1'er gol attı.
Makukula, Galatasaray ve Antalyaspor maçlarında kendi kalesine gol attı.

Kaynak: http://www.ligtv.com.tr/Default.aspx?r=1&hid=66074

1 Ocak 2010 Cuma

Beşiktaş'ta Genç Olmak




Yeni kaleci transferimiz İstanbul'a teşrif etmiş. Haberi az önce bir sitede okudum ve ben Beşiktaş'ta sadece bir taraftarken bile rahatsız oldum bu durumdan. Ben taraftar olarak rahatsız olurken "acaba Korcan ve diğer gençler ne düşünmüştür?" diye merak ettim. Korcan'ı ele alalım. Düşünün şimdi, Beşiktaş'ta genç bir kalecisiniz. Abileriniz sakatlanıyor ve kaleyi devralıyorsunuz. İlk olarak yarım devre forma giyiyorsunuz ve 2 gol yiyorsunuz ama yediğiniz gollerde rakip o kadar rahat pozisyonlarda vuruyor ki topları kaleye çıkartamamanız çok normal. İkinci maçınızda hatalı goller yiyorsunuz, evet hatalısınız yediğiniz gollerde ama siz bu takımın 3. kalecisisiniz ve henüz yaşınız çok genç. Bu tarz hatalar yaparak doğru ve iyi olanı bulacaksınız. Özürünüzü diliyorsunuz ve size güvenmelerini, zamanla daha iyi olacağınızı söylüyorsunuz. Hazır lige ve kupaya da ara verilmişken çok çalışmalıyım, daha iyi olmalıyım diye sürekli çalışıyorsunuz. Geceleri rüyalarınızda bile planjonlar yapıyorsunuz toplara. Beyninizde sürekli yeniden o kutsal gördüğünüz formayı sırtınıza geçirmek ve maça çıkmak var. Tüm hayatınız bu olay çevresinde gelişiyor. Üstelik ara sona erdiğinde en fazla 2-3 maç daha oynayabileceğinizi, daha sonra üstünüzdeki kalecilerden birinin zaten sakatlıktan kurtulup sizden kaleyi devralacağını bile bile sürekli çalışıyorsunuz ve o günü düşünüyorsunuz.

Fakat sonra ne oluyor? Kulübünüz yeni bir kaleci transfer ediyor. İlk başlarda çıkan haberleri dedikodu olarak görüyorsunuz ama sonra anlıyorsunuz ki haberler doğru. Yani bu demek ki  kulübünüz ve hocanız size güvenmiyor. Size 2 maç dahi tahammül edemiyorlar. Son maçta yaptığınız hataları referans alıp gelecek maçlarda da aynı hataları yapacağınıza hükmediyorlar. Oysa siz ne umutlarla yaşıyordunuz. Neler bekliyordunuz.
İsterdiniz ki teknik direktörünüz hatalı bir takım sahaya sürdüğünde yada yanlış bir taktik diziliş yaptığında siz nasıl "Büyük hocadır, bu seferlik yanlış yapmış olması ondan bir şey eksiltmez." diye düşünüyorsanız, hocanız da desin ki "Daha gençtir, hata yapması normaldir. Arkasındayız." Hatta özellikle çıksın ve desin ki "Ben de hatalar yaptım. Hemde ne hatalar yaptım. 6 yabancı bile sahaya sürdüm ama geçen sezon bu takıma iki kupa kazandırdım. Korcan'da bu takımın gelecekte kazanacağı nice kupada pay sahibi olacaktır."
Fakat tam tersi oluyor ve size 2 maç dahi tahammül edemiyor hocanız. Benim hayallerim yıkılırdı şahsen. Korcan'ın durumunu da tahmin edebiliyorum.

Hep Korcan üzerinden gittik ama aynı durum altyapıdaki her futbolcu için geçerlidir. Bu transfer sonrası eminim ki, Korcan kaleyi devraldığında umutlanıp "Korcan başardıysa bir gün sıra bana da gelecektir" diye düşünen takımın tüm gençlerinin umutları sönmüştür içinde.

Beşiktaş'ta genç futbolcu olmak o kadar zor ki son zamanlarda, kardeşlerime sabırlar diliyorum.